Babannemin vefatının üzerinden bir hafta geçmişti. Cenaze işleri tamamlandıktan sonra evindeki eşyaların yarısı babama yarısı da amcama kalmıştı. Babam amcamın aksine satmak yerine birkaç eşyasının anı olarak kalmasını istmeişti. Amcam babamın aksine satılabilecek ne varsa satılmasını sonuç olarak onun öldüğünü dillendirip duruyordu. En sonunda anlaşmışlardı. Babam evden almak istediklerini alacak ve amcam da geri kalanını satacaktı.
Babannemin evinin önüne geldiğimizde babam hüzünlü bir şekilde indi arabadan. Ardından da annemle ben indik. Babam eve girdiğinde koridorda biraz oyalandı gözleri. Almak istediği, saklamak istediği bir çok şey vardı eminim fakat alacakları kısıtlıydı bu yüzden en önemlilerini seçiyordu özenle. Babamla annem yavaş yavaş evi tararken ben salondaki büyük kütüphanenin önünde durdum. Belki ilgimi çeken bir şeyler olur da alırım diye göz gezdirirken bir kitaba gözüm takıldı. Diğer kitapların aksine ters koyulmuştu. Neredeyse bütün kitaplar fazlasıyla eskiydi fakat bu kitap onların yanında yepyeni ve oldukça kalın duruyordu. Sanki dün alınmış gibi…
Kitabı elime aldığım sırada daha inceleme fırsatım olmadan annemler seslenmişti. Onların yanına gittiğimde babamın elinde dolu poşeti görmüştüm. İçerisine koyabildiği kadar azla şey koymuştu. En çok da kıyafetlerini.
Arabayla eve geçtiğimizde kendimi odama attım. Hiçbir şeyle uğraşmadan direkt yatağıma oturdum ve elimdeki kitabı karıştırmaya başladım. Arka kapağı boştu, konusu yazmıyor, yazarı belirsizdi. Ön kapağında dikkatli baktığımda adını anlayamamıştım. Farklı bir dilde ve el yazısı ile yazılmıştı fakat kitap Türkçeydi. Bu durumla iyice meraklanmıştım. Daha fazla durmadan kitabı okumaya başladım.
Kitap daha hiç açılmamış, okunmamıştı fakat bazı satırların yanlarında ufak notlar vardı. Bu notlar da kitabın adının yazıldığı alfabeyle yazıldığından ne yazdığını anlamıyordum. Bir süre daha okudum kitabı. Kitabın 120. sayfasına geldiğimde aynı el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası gördüm. Merakla telefonumu elime alıp numarayı çaldırdım fakat numara meşgul çalıyordu. Birkaç kez daha denedikten sonra pes edip kitabı tekrar elime aldım. Bir süre daha okumanın ardından arka sayfalarda başka numaralar olduğunu da gördüm. Fakat bu sefer numaranın yanında bir de parmak izi de vardı. Parmak izini fark ettiğim gibi tüylerim ürpermişti. Bu sefer o numarayı da aradım fakat yine meşgul çalmıştı.
Artık kitabı okumayı bırakmış sadece sayfaları çeviriyor ve yeni bir numara arıyordum. Sayfa 412 ye geldiğimde bu sefer sayfada iki adet parmak izi vardı ama birinin yaralı olduğu çok belliydi. İzin ortasından geçen bir çizgi, parmağın yarık olduğunu gösteriyordu. Bu numarayı da çaldırdığımda bu sefer karşı taraf açmıştı. Hiç ses çıkarmadan sadece dinlemiştim. Karşı taraftan ses gelene kadar. “Senin bulacağını biliyordum, sayfa sayısına bak.” Dediği gibi telefon yüzüme kapanmıştı. Bu sesi tanıyordum…
Amcamın sesiydi bu. Sayfa sayısına baktığımda ise babaannemin ölüm tarihine denk geldiğini görmüştüm. Dördüncü ayın on ikisi…