Kötü doğanlar var mıdır? Kötülük sonradan gelen bir davranış mıdır? İstersek kötülükten vazgeçebilir miyiz? Sadece iyi olan kişiler var mıdır? Bu sorular basit evet-hayır soruları gibi gözükse de aslında oldukça düşündürücü, cevaplanması bir hayli zor hatta belki de kesin cevapları olmayan sorulardır. Çünkü kimse insanların içlerinde kötülükle mi iyilikle mi doğduğunu kesin olarak bilemez. Sadece tahminlerde bulunabilir.
Her çocuk yaramazlık yapar. Yaramazlık bu çocukları kötü yapmaz çünkü çocuklar zaten herkesin gözünde iyidir. Peki o zaman kötü insanlar nereden gelir? Çünkü çocuklar iyiyse bebekler onlardan da iyi değil midir? Peki ya yetişkinler? Onlar hiç çocuk olmadı mı? Eğer çocuklar iyiyse kötü yetişkinler neden var?
İşte konu tam olarak bu. İyilik ve kötülük bir bütündür. İyilik olmadan kötülük, kötülük olmadan da iyilik olamaz. Bebekler masum doğsa da, çocuklar güzel yetiştirilse de insanın doğasında kötülük vardır. Ama bu insanların doğası gereği kötü olduklarını göstermez. Çünkü insanların içinde iyilik de vardır. Fakat bu da insanları doğası gereği iyi yapmaz.
İnsanlar içlerinde kötülükle ve iyilikle doğarlar. Yetiştiriliş tarzları, hayat koşulları, maddi durumları, aile yapıları içlerindeki kötülüğün ve iyiliğin dengesini belirler. Kimilerinde kötülük ağır basarken kimilerinde ise iyilik galip gelir. Toplum bu şekilde şekillenir.
İnsanlar doğası gereği iyi olsalar çocukların içlerindeki kötülüğün iyi bir eğitimle kontrol altına alınması ve benliklerinin derinliklerine gönderilmesi gerekmezdi. Kıskançlık, haset, kibir, ego bu tarz duygular insanların doğasında vardır ve kimsenin bu duygulara iyi duygular diyeceğini sanmıyorum. Ancak insanlar bu duyguları kontrol altına alabilir ve hayatına daha rahat bir şekilde devam edebilir.
İşte iyilik ve kötülük de tam olarak böyledir. İnsanın iyi veya kötü olması içindeki dengeyle alakalıdır. Kötülüğünü bastıramayan insan kötü olur. İyiliği ağır basan insan ise iyi olur. “İnsan doğası gereği kötüdür.” “ İnsan doğası gereği iyidir.” İki gerçekçi düşünür olan Hobbes ve Rousseau ile özdeşleşmiş bu görüşlerin ikisi de doğrudur bence. Karanlığın aydınlığı, siyahın beyazı, gecenin gündüzü özel hale getirdiği gibi kötülük de iyiliği özelleştirir. Savaş olmadan barışın, düşmanlık olmadan dostluğun bir anlamı yoktur. Çünkü bu bilmemekle aynı şeydir. Kötüyü bilmeden iyiyi anlayamayız.
Sonuç olarak insan doğası gereği karmaşıktır. İçinde iyilik, kötülük, kötülüğün getirdiği düşünceler, iyilikten doğan davranışlar, karamsarlık, arada kalmışlık vs. her şeyi bulundurur. Bazen kendimizi bile anlamazken bütün insanlar hakkında genel yorumlar yapmak sadece bir yere kadar anlamlıdır. İnsanlar aynı değildir, hatta aynı olmaktan o kadar uzaktır ki farklılık bunu açıklamaya yetecek bir sözcük değildir. Aynı gözükebiliriz, aynı boyda olabilir, aynı göz rengine, şekline, saç boyuna sahip olabiliriz ama değiliz. Sıfır ile bir arasındaki sayılar kadar, denizin altındaki renkler kadar, kar tanelerinin şekli kadar farklıyız hemde.