Onunla tanışmamın bütün hayatımı değiştireceğini bilmiyordum…
Saat gece 1 ´e doğru geliyordu. Her zaman yaptığım gibi bugün de televizyon karşısına geçtim ve yeni başladığım diziyi bitirmek üzere dağınık, gri koltuğuma uzandım. İzlediğim dizideki karakter bana kendimi andırıyordu. Hayattan bıkmış; heyecan, aksiyon arayan bir kızın atıldığı maceraları anlatıyordu dizi. Bu yüzden olacakları merakla izliyordum. Bölümün sonuna yaklaşırken acıktığımı fark ederek diziyi durdum ve mutfaktan atıştırmalık bir şeyler almaya gittim.
Aldığım tonlarca abur cuburu depo yaptığım dolabın kapağını açtım. Kahretsin! Hiçbir şey kalmamıştı. Bu sıralar o kadar çok sağlıksız besleniyordum ki aldığım tüm abur cuburları bitirdiğimin farkında bile değildim. Kilo almak amacıyla gittiğim doktorum her ne kadar sağlıklı beslenmem gerektiğini söylese de ben inatla eski alışkanlıklarımı sürdürmeye devam ediyordum. Zaten hiçbir şey umurumda bile değildi artık. Her şey için o kadar emek verip çalıştıktan sonra annesi ölen ve bunun üzerine babası tarafından terk edildiği için her şeyden vazgeçmiş, 19 yaşında genç bir kızdım. Yaptığım hiçbir şey yoktu. Babaannemin babam adına hissettiği suçluluk duygusundan gönderdiği paralar sayesinde geçimimi sağlıyordum. Paraya sıkıştığım zamanlarda ise aşağı sokakların birinde bulunan bir kafede garsonluk yapıyordum.
Mutfaktan birkaç parça ekmek aldıktan sonra kapının yanından salonun olduğu bölüme geçerken dışarıdan sesler duymaya başladım. Yavaş hareketlerle kapı deliğinden bakıp bir şeyler görmeye çalıştım. O da neydi! Kim olduğunu göremediğim bir kişi tam da kapımın önünde duruyordu. İrkilerek geri çekildim ve yanda duran mavimsi vazoyu sakince elime aldım. Telaşlı ve sessiz bir şekilde bana seslendi kapıdaki kişi. “Beni içeri al. Söz veriyorum bir şey yapmayacağım. Peşimde, peşimde adamlar var!” Soğukkanlılığımı korumak güç olsa da korkumu ve gerginliğimi belirtmemeye çalışarak yavaşça kapıyı araladım ve kapıyı aralamamla beraber elimdeki vazo ile yere yığıldım. Çocuğun elinde büyük, siyah bir çanta vardı. Bana teşekkür ederken aniden paniğe kapılarak elimdeki vazoyu dağınık saçlı çocuğun kafasına geçirmek üzereydim ki bileğimden tuttu ve endişelenecek bir şey olmadığını söyledi.
Gün ışığı beyaz tül perdelerden yüzüme doğru süzülüyordu. Gece boyunca dövülmüş gibiydim. Sırtım ve boynumun ağrısıyla rahatsızca uyandım. Dün yaşananların gerçek olmadığını umarak gözlerimi açtım. Gözlerimi açmam ile yerimden zıplamam bir oldu. Dün gecenin bir saatinde ona yardım etmem için kapıyı açtırıp içeri dalan dağınık saçlı adam tepemde duruyordu. Kirden griye dönüşmüş beyaz halımda uyuyakalmış ben o anın şoku ile donakaldım.
Yaşadığım şoku pek de umursamayan dağınık saçlı adam, sakince dün gece için teşekkür etti ve balkondan etrafı kolaçan ederek kapıya doğru yöneldi. Neler olduğunu anlamaya çalışmak için gitmesine engel olmayı denerken kapı çaldı. Konuşmamı ve hareket etmemi engellemek üzere ağzımdan ve bedenimden beni sıkıca tuttu. Çok gerilmiştim. Dün gece kapıma dayanmasının sebebi şu an burada mıydı yoksa? Konuşmayacağımı belli ederek beni bırakmasını sağladım.
Birkaç dakika adamların gitmesini bekledik. Kapıdan ses gelmeyince dağınık saçlı çocuk yavaş adımlarla kapı deliğinden bakıyordu ki, PAT! Kapı kırılmış, içeriyi koca adamlar doldurmuştu. Bir tanesi çoktan kafama silahı dayamış diğeri ise dağınık saçlı çocuğa paranın yerini soruyordu. Demek o büyük, siyah çanta o adamlardan çaldığı paralarla doluydu. Gözlerim siyah çantayı ararken aniden kafama yediğim darbe ile kendimi yerde buldum.
İki silah patlamasıyla irkilerek uyandım. Dağınık saçlı çocuk hızlıca elimden tutup buzdolabına sakladığı para dolu çantayı alarak koşmaya başladı. Merdivenleri iniyor, arkamızdan gelen silahlı adamlardan kaçıyorduk. Dört adamdan iki tanesini görebiliyordum sadece. Diğer ikisi yaralanmış hatta ölmüş olabilir miydi? Koştuk, koştuk koştuk. Koşabildiğimiz kadar hızlı bir şekilde, tüm nefesimizin yeteceği kadar…
Bir kapı çalmasının bu kadar şeyi değiştireceğini tahmin bile edemezdim.