Kaos

Ilık bir Cumartesi akşamı, Towhill kasabasında pek de işlek olmayan bir sokakta, Jane ailesini geçindirebilmek için rozet satıyordu. Sokak 3 tane ara sokağı birleştirse de pek fazla insan kullanmadığı için sadece iki rozet satabilmişti. Sabahtan akşama kadar sokağın bir ucundan öbür ucuna yürüdüğü için ayaklarına kara sular inmişti ancak eve gitmemekte ısrarcıydı. Çünkü üvey babası, kanser annesi ve iki erkek kardeşi evde aç ve üşümüş bir şekilde onu bekliyordu. Aslında 2 yıl önce üvey babası San Francisco’da tanınan bir iş adamıydı ve dört tane malikânesi vardı ancak bazı sorunlardan dolayı şirketi batmış ve hayatta kalmak için Towhill adlı terkedilmiş gibi görünse de emekli olmuş insanların gelip deniz kıyısında vakit geçirdiği şirin bir kasabaya yerleşmişlerdi.  Jane gerçek babasını hiç tanımamış olsa da üvey babası Clark ona oldukça ilgi göstermiş ve babalık yapmıştı.

Sokağın bağladığı üç ara sokağın birinden yüksek ve korkutucu bir ses gelmişti. Normalde bunu kafaya takmayacak kadar yorgun olsa da aynı sokaktan önce bir inleme sonra da yüksek sesle “İmdat!” diye bir ses işitince sokağa ilerlemeye başladı. Ara sokağa yaklaştıkça inleme seslerini daha iyi duymaya başlamıştı ve bu Jane’in adımlarını hızlandırmasına sebep olmuştu. Sokağın ortasını sokakta bulunan küçük lambalar aydınlatıyordu. Hafif kilolu bir adam, yüzü kandan gözükmüyordu yaklaştıkça bunun Clark olduğunu fark etmişti. Tam sağ cebinden telefonunu çıkartıyordu ki ensesine gelen darbe ile bayıldı.

 

Uyandığında elleri ve ayakları halatla sıkıca bağlanmış bir şekilde odadaydı. Oda ona yabancı gelmiyordu, sanki kendi odasının eşyasız ve kirli haliydi. Gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu ancak susuzluk ve açlık kendinden geçmesine engel oluyordu. Odanın dışından sesler duyunca hissettiği korkunun yanında merak da kendini göstermişti. Neredeydi, neden buradaydı, odanın dışındakiler kimdi? Bu üç soru Jane için hayati önem taşıyordu. Kapının bir anda açılmasıyla gözlerini yumdu. Duyduğu adımlar İki farklı insanın ona doğru yaklaştığını hissettirdi, sonra bir anda sesler kesildi. Jane nefesini düzenli tutmaya çalışıyordu ancak aklına gelen düşünceler bunu engellemek için elinden geleni yapıyordu.” Onun kim olduğunu biliyor musun Sam?” diye bir ses işitti Jane. Tanıdık gelen sesi erkek kardeşininki izledi” Hayır Luke, eğer Clark’ı görmeseydi onu buraya getirmezdim bile.” Ve o anda Jane gözlerini açtı. Başında duran iki adama da dikkatle baktı: Luke denen erkek yaklaşık otuz yaşında ve uzun boylu, yapılı biriydi. Sam de on sekiz yaşında olan erkek kardeşiydi ancak şu an onu tanıyamayacak kadar korkmuş ve yorgundu.

Luke sanki bir tabloymuşçasına Jane’i inceledi ve rahatsız edecek bir şekilde gülümsedi” Merhaba ben Luke, korkmuş olmalısın ama korkma. Biraz misafirimiz olacaksın.” Bunu der demez Jane’i kollarından tutup kaldırdı, yavaş adımlarla da odadan çıktılar. Jane yanında duran adamı yok saymaya çalışarak kaçmasında işine yarayabilecek eşyalara göz atıyordu” Kaç yaşındasın?” gelen soru Jane’i afallattı ve daha da korkmasına sebep oldu.” Yirmi bir.” Fısıltı gibi çıkan kelimeler Luke’u gülümsetti.” Mükemmel.” Jane gözlerini Luke’tan kaçırıp başka bir yere odaklanmaya çalıştı.” Biraz bu odada kalacaksın, sonrasında da gideceksin zaten.”dedi Luke. Jane daha nereye gideceğini sormadan kapı kapanıp kilitlendi.

Ayakta daha fazla kalamayacağını anlayınca Jane kendini tekli koltuklardan birine bıraktı. Buradaki oda öncekinden daha temiz ve konforlu duruyordu. Kapı açılınca içeri girenin Sam olduğunu gördü.” Jane fazla vaktimiz yok, ben on sekiz yaşında değilim ve senin kardeşin de değilim. Ben Luke’un yanında çalışan bir casusum. Seni bu oyunun tam merkezine soktuğum için çok özür dilerim ama Luke’u yakalamanın tek yolu bu. Şimdi gidiyorum ama sana bir zarar gelmesine izin vermeyeceğim.” Diyip gitti. Jane, Sam’in dediklerini anlamaya çalıştı ancak başaramadı. Sinirden, korkudan, şaşkınlıktan, heyecandan ağlamaya başladı ve ağlarken uyuyakaldı.

Silah sesleriyle uyandı Jane. Daha da korkmuş bir şekildeodadan çıkmak istedi. Gelenler onu kurtarmak için gelen polisler olabilirdi bu nedenle vurulma riskini göze alarak odadan çıktı. Karşısında gördüğü manzara korkunçtu: Her yerde kanlar, bir tarafta Sam ve birkaç üniformalı insan vardı; diğer tarafta da Luke ve tanımadığı insanlar vardı. Hemen kendini yere attı ve sürünerek Sam’in yanına gitti. Sam,” Şimdi seni buradan götürüyoruz ama öncesinde bize güvenmen lazım tamam mı?” diye sorar sormaz Jane,” Kime güveneceğimi bilmiyorum, tek isteğim beni burdan götürmeniz.” Dedi. Sam yanındakilere bir şeyler söyledi. Daha sonrasında bir anda Jane sürüklenerek evden çıkarıldı. Hiç hız kesmeden bir arabaya bindirildi ve yanına üniformalı insanlar oturduğunda araç hareket etmeye başladı.

Her şey çok hızlı gelişmişti, Jane kendine geldiğinde havaalanındaydı. Dört bir yanında korumalar, üniformalı adamlar… Her şey ona çok karışık ve yabancı geliyordu, bildiği tek şey o odadan ve Luke’tan kurtulduğuydu. Ama bilmediği şey ise maceranın asıl şimdi başladığıydı.

 

(Visited 35 times, 1 visits today)