Bir sabah, arkadaşlarımın coşkulu bir telefon çağrısıyla uyandım. “Kampa gidiyoruz!” diye bağırmışlardı. Hemen yataktan fırlayıp eşyalarımı hazırlamaya başladım. İlk olarak büyük bir çadır ve kıyafetlerimi aldım. Sonra beş paket atıştırmalık ve sıcak içeceklerimi topladım. Kapıdan çıktığımda, beni bir araba ile bekliyorlardı. Hızla yanlarına gittim ve hep birlikte yola çıktık.
Güneş yavaş yavaş batarken ormana varmıştık. Eşyalarımızı yerleştirip çadırı kurduktan sonra güneş tamamen batmıştı. Tek bir fenerimiz kalmıştı. Kimin odun toplamaya gideceğini tartışırken gönüllü oldum ve yanıma atıştırmalıkları alarak yola koyuldum.
Yolda bolca odun buldum ve dönüş yoluna geçtim, ama etrafımda sadece ağaçlar vardı, her yer birbirine benziyordu. Kaybolduğumu fark ettim! Hemen koşmaya ve yardım için bağırmaya başladım, derken kendimi bir uçurumun kenarında buldum. Oturup geceyi nasıl geçireceğimi düşünürken yanımdaki atıştırmalıklar ve odunlar aklıma geldi. İki taşı birbirine sürtüp kıvılcım çıkardım ve küçük bir ateş yaktım. Yanına oturup ısındım. Bir süre sonra, atıştırmalıkları çubuklara takıp ateşte kızarttım ve yedim. Artık uyumaya hazırdım. Ateşi söndürdüm ve uyudum.
Sabah uyandığımda, gözlerimi açar açmaz yanımda kurduğumuz kampı ve arkadaşlarımı gördüm. Hemen onların yanına gidip hep birlikte eve döndük. Endişelenmeyin, tek başıma değildim; odunlar da benimleydi.