Mayıs ayının ilk haftası, arkadaşlarımla beraber katıldığımız izci kulübünün başkanı bir hafta sonra kampa gideceğimizi söyledi. Yarın kamp yerine gitmek için yola çıkıyoruz. Arya ve ben beraber bizim evde hazırlanıyorduk. Başkanın dağıttığı listedeki malzemeleri aldıktan sonra kendi ihtiyaçlarımızı hazırlamaya başladık. Bir yandan konuştuğumuz için hazırlanmamız düşündüğümüzden uzun sürdü. Yemek yerken yine beraber hazırlanan Deniz ve Atlas’ı aradık. Kamp boyunca yapacağımız şeylerin üzerinden geçtik ve bir sonraki gün çok erken kalkacağımız için uyumaya karar verdik.
Kulüp binasının yanında otobüslerin beklediği boş alana vardığımızda başkan herkesi yavaş yavaş otobüslere alıyordu. Arya ve ben, Deniz ve Atlas’la aynı otobüse binmek için buluştuk ve birkaç dakika sonra otobüsler kamp alanına doğru yola çıktı. Uzun, hem sıkıcı hem de eğlenceli garip bir otobüs yolculuğundan sonra ormanın içindeki boş alana doğru yürümeye başladık. Kısa bir yürüyüş sonunda hava kararmadan önce, çadırlarımızı kurmaya başladık. Arya ve ben aynı çadırda kalıyorduk. Başkan herkes yerleştikten sonra grup grup görev dağılımı yapmaya başladı. Ben, Arya, Deniz ve Atlas’a ateş ve başkan asistanının küçük heykel hobisi için odun toplama görevini verdi. Görev sırasında kampın etrafındaki ağaçlık alandan uzaklaşmadan bulabildiğimiz kadar odun bulmamız gerekiyordu. İhtiyacımız olan her şeyi alıp yarım saat sonra ormana doğru yürümeye başladık. Kamp alanının etrafında yuvarlak çizerek bulduğumuz her odun parçasını ellerimizdeki büyük bez çantalara koyduk. Bir yandan konuşup bir yandan da görevimiz yaparken hala kampı görebileceğimiz şekilde ormana doğru ilerledik.
Bir süre sonra kampa ne kadar uzaktayız anlamak için kamp alanını görmeye çalıştığımda, nereye bakarsam bakayım ağaçlar gördüğümü fark ettiğimde içimi bir ürperti kapladı. Arkadaşlarıma haber verdiğimde hepimiz telaşa kapıldık. Konuşmaya daldığımız bir anda kamptan tamamıyla uzaklaşmıştık. Odun toplama işini tamamen unutup kampı aramaya başladık. Ama attığımız her adımda daha çok kayboluyorduk ve her yer birbirine benzemeye başlıyordu. Hava artık kararmıştı, elimizdeki tek ışık kaynağı kamptan ayrılırken aldığımız el fenerleriydi. Bir saatlik bir arayış sonucunda yorulup elimizdekilerle sakin ve güvenli bir yerde sabaha kadar beklemeye karar verdik. Yanımızda uyuyabileceğimiz herhangi örtü gibi bir malzeme almamıştık o yüzden bez çantalardan odunları çıkarıp onları yere serdik. Elimizdeki odunlarla ateş yakmak için ben ve Arya çakıl taşı aramaya giderken Deniz ve Atlas elimizde yeterli yiyecek var mı ona bakıyorlardı. Şansımıza yakınlardaki mağaranın yanında çakıl taşları vardı. Deniz ve Atlas’ı yanına gidip uzun bir uğraşlar sonucu küçük bir ateş yaktık. Elimizdeki yiyecekleri tamamen tüketmeden karnımızı doyurup içimizde korkuyla uyuduk.
Sabah kuşların ötüşü ve güneşin kör edici ışığıyla uyandık. Herkes kendine gelince atıştırıp gündüz gözüyle kampı aramaya başladık. Umudumuzu kaybedip daha fazla kaybolduğumuzu düşünürken uzaktan bağırışlar duyduk. Seslere doğru yürüdüğümüzde isimlerimizin bağırıldığını fark ettik. Sesler gitgide tanıdıklaşıyordu, biz de daha hızlı yürüyorduk. Seslerle buluştuğumuzda arkadaşlarımızı, başkanı ve elinde küçük heykeliyle başkan asistanını gördük. Hiç bu kadar rahatlamış hissettiğimi hatırlamıyorum. Buluştuktan sonra kampa geri yürümeye başladık. Ateş yaktıktan sonra bitmeyen soruları cevaplayıp günümüze kaldığı yerden devam ettik.