Hayatta bazı adamlar vardır kalbinizi yerinden oynatıp oraya sevdanın tohumlarını eken adamlar…Aşk herkes için bambaşka anlamlarda bambaşka harflerde saklıdır.Kalbinizin durduğunu hissedersiniz o yokken sanki yaşamıyor gibi oysaki hala oksijen kanınıza giriyor ve hayat devam ediyor.İşte aşk öyle bir şey ki varlığı kalbinin içindeki çiçekleri açtıran,yokluğu ise koskoca bir yangından kalan çiçek külleri…Giden mi daha çok acı çeker yoksa kalan mı?
”Oturup konuşsaydık geçerdi belki her şey.” diyen Cahit Zarifoğlu ayrılıklarda konuşunca her şeyin geçeğini savunmuş ama artık iki tarafında konuşacak gücü ve içindeki aşkla dolu kelimeleri bittiyse de konuşulunca çözülür mü?Vuslatı bekler kalan büyük bir umutla.Ama giden bilir ki oturup konuşsan da olmaz,devam edemezsin birbirinizin vücudunu aşkla zehirlemeye.O yüzdendir herkesin durmadan kanayan ve birinin pansuman yapmasına bile izin vermeyen yarasının olması…Kalan yalvarır gitme diye,haykırır yarım kaldık gitme diye.Hazır bile değildir onsuz yaşamaya.Anlayamaz gidenin çektiği acıyı kolay mıdır koskoca bağı koparıp atabilmek.Ama şunu da kalan bilir o bağ kopmaz ömür boyunca mezara dek uzanır o bağ.
Ne aşkınla devam ettirebilirsin hayatını ne de onsuz böyle bir döngüdür sevda.Onsuzken bile onun aşkına ihanet etmemektir. ”Ayrılıklar da sevdaya dahildir.” diyen Atilla İlhan ne kadar da haklı.Ayrılık kötü bir cinayet gibi gözüksede karşındakine nefes verebilmektir.Yaşayamazsın hayatını devam ettiremezsin ama onun için döktüğün gözyaşları yokluğu için olur, varlığının verdiği acı yüzünden olmaz.Ayrlıkta kalbin onu arar,gözlerin gülüşünü,kulakların sesini…Giden daha çok acı çeker aslında çünkü hem cesaretin ilk adımını atar hem de onsuz kalabilmeyi göze almıştır.Artık zor geliyordur ona bitmeye yüz tutmuş aşkın yüklerini taşımak. Nedensiz ayrılık yoktur.Nedensiz terk etmek yoktur.Onları bizlere göre nedensiz yapan şey omzumuzda taşıdığımız yüklerdir.Olay anında ,cinayet işlenirken,kelimelerin cinayetleri işlenirken boğazımızda kalır maktul olan kelimeler,onları omzumuz taşır.Nedensiz gibi görünen ayrılıklar içimize atmamızdır.Hepsi birikir ve gün gelir bir ateş kıvılcımında bıçaklarlar bizi.Bütün acılar bizi sobeler nedensiz olanlar bile.Saklambaç oyunu gibi aslında kara sevda.
Giden sevmemeliyiz biz der.Oysaki çoktan birbirinizin kalbinin en içine küçük papatyalar açtırmış olmaz mısınız?İşte aşk da papatyalar solana dek sürer.Yavaş yavaş solmaya başladığını da giden görür.Sevdalısının kalbi çok acımasın diye önceden katil eder kendini.Kalanı nefessiz, oksijensiz bırakır.Büyük bir zelzeleye adım atar gibi görünür ama kalan perdenin arkasındaki büyük fedakarlığı haftalar belki de çok geç olunca anlar.Giden güzel hatırlamasını ister sevdasını.Unutturmaz kendini aşk; sokaktaki bir çalgıcı, çiçekçi abla bile o olur beklersin beklersin ama gelmez.Böyle bir çıkmazdır işte sevdalanmak da.Varlığı yakar seni, yokluğu yangına çevirir kalbini…