Bugünün eğitim sistemi artık güncel değil. Okuldan ayrılan öğrenciler yıllarca öğrendikleri bilgiler verimli bir şekilde kullanamıyor ve bazıları hiç sevmediği bir mesleğin içinde hapsoluyor. Aynı zamanda bu yöntemin doğası nedeniyle mezun olanlar sınırlı yaratıcılığa ve vizyona sahip oluyor.
Öğrencilerin en eksik olduğu alanlardan biri okula gelme amaçlarını bilmeme durumudur. Derslere girip söylenenleri öğrenirler, hatırlarlar ama bunu hangi nedenden yaptıklarını bilmezler. Çoğu öğrenci üniversitede hangi bölümü seçeceğini bile bilemez çünkü o ana kadar yaptığı tek şey hangi formatta geleceğini bildiği binlerce test çözmekti. Bu nedenle öğrencilerden çoğu liseden sonra hangi alana yönelmek istedikleri konusunda sıkıntı yaşıyorlar. Sevdikleri bir dersin mesleği onlara o kadar zevkli gelmeyebilir ya da asıl zevk alacakları meslek müzik ya da bilişim gibi müfredatta o kadar önem verilmemiş konularda olabilir. Bir öğrencinin 8 yıl eğitim görüp daha ne olmak istediği hakkında tek bir fikri dahi olmaması tek başına eğitim sisteminde bir sorun olduğunu gösterir.
Üniversite sınavı da değiştirilmelidir. Bu sınavın sonuçları bir öğrencinin ne kadar yetenekli olduğunu göstermez, sadece ne kadar “çalışmış” olduğunu belirtir. Sorular tamamen kalıp, sınırlı cevap seçeneği var. Konuyu anlamayan biri bile sadece bu kalıp soruları uzun bir zaman çözerek üniversite sınavını 0 bilgi ile geçebilir. Yurtdışındaki üniversiteler ise bu tür sınavların dışında öğrencinin kendi başına yaptığı aktivitelere bakar. Sadece bilgi istemezler, o bilgiyi işleyecek vizyon ve yaratıcılık isterler. Diyelim ki matematik müfredatının bütün konularını biliyorum, test çözebiliyorum ve sınavlardan tam puan alabiliyorum. Peki gelecekte bir matematikçi olunca ne yapacağım? Bu güne kadar yaptığım tek şey sayfalarca test çözmekti, endi başıma hiçbir şey bulmaya ya da geliştirmeye çalışmadım. İşte üniversiteler bu faktörü de hesaba katmalılar. Aksi taktirde elimizde sadece çoktan bilinen şeyleri tekrarlayan bir nesil kalır.
Okulların öğrencileri sınava hazırlama şekli de oldukça hatalı. Çoğu derste bilgi, öğrencinin o bilgiden yararlanamayacağı şekilde verilir, en yaygın ve tehlikelisi ezberlemektir. Örneğin edebiyat dersinde öğrenciler kitapların yazarlarını öğrenirler, diğer taraftan da hiç kimse o kitapları okumaz. Bu kısacası kitabın içindekilerini değil, kapağını ezberlemek gibidir. Matematik formüllerinin zorla ezberlenmesi de tehlikelidir. Matematikte önceden öğrenilmiş bilgiler kullanılarak yeni bir formül bulunabilir. Çoğu okulda ise formüller kanıtlanmaz, sadece ne oldukları ve hangi “soru tiplerinde” kullanılacakları öğretilir. Öğrencilerin bunları kendi bulmaları ise o konuyu daha derin kavramalarını sağlar.
Ödevler de öğrencileri derinden etkileyen bir faktör. Ödevlerin yükü öğrencileri strese sokabiliyor ve bunun sonucunda amaçları ellerine geçen ödevi verimli yapmak yerine olabilecek en hızlı şekilde yapmak oluyor. Bu stres zaten ergenliğin en hassas döneminde olan kişilerde psikolojik sorunlar bile oluşturabiliyor, o kişinin arkadaş edinmesini veya arkadaşlarıyla birlikte zaman geçirmesini zorlaştırıyor. Aynı zamanda bu ödevlerin çoğu derste çoktan öğrenilmiş konular üzerine oluyor. Bu sorumluluk öğrencide olmalı ve kendisi tekrar etmeli, ödevler ise öğrenciyi araştırma yapmaya cesaretlendirmeli.
Sonuç olarak şu anki sistem bir fabrika gibi, aynı tür öğrenci yapmayı hedefliyor. Bunun yerine kalıp konular bırakılmalı, öğrencilerin cidden neden orda olduklarını anlamaları ve cidden ne olmak istediklerini keşfetmeleri gerek. Gerçek eğitim, öğrencinin anlatılan konuların özünü kavradığı zaman başlar.