Büyük ve gür ağaçlarla çevrili bir yerde yavaşça gözlerimi aralıyorum. Buraya nasıl geldiğim hakkında hiç bir fikrim yok. Yavaş yavaş kendime geliyorum ve güneşin batmak üzere olduğunu fark ediyorum. Seyrek çimli nemli toprağı sırtımda hissettiğimde ürperiyorum. Kulağıma gelen çalı hışırtıları ve kuş sesleri beni nedensizce ürkütüyor. “Ben buraya nasıl geldim?” diyorum kendi kendime.Yavaşça doğruluyorum ve ayağa kalkıyorum o sırada başımda şiddetli bir ağrı başlıyor. Kafamı tutarak yürümeye başlıyorum, nereye gittiğimi ya da nerede olduğumu bilmiyorum. Biraz ilerledikten sonra kesilmiş bir ağaç gövdesi görüyorum ve üstüne oturup en son neler yaşadığımı hatırlamaya çalışıyorum. Kendimi zorlamama rağmen hatırlayabildiğim tek şey lisedeki arkadaşlarımla yıllar sonra buluşup Çisem’in evinde verdiğimiz partiye giderken takılıp düştüğüm ve daha sonra kalkıp parti evine doğru yürüdüğüm oluyor. Sonrası sadece karanlık. Gözlerimi kapatıyorum ve biraz daha hatırlamaya çalışıyorum. Bir takım sesler beynimin içinde yankılanıyor. Kalın bir erkek sesi “Tamam patron Şişli’deki ıssız ormana atacağız, merak etmeyin canlı!” diyor. İçimi birden büyük bir korku kaplıyor. “Kaçırıldım mı, ama kim beni neden kaçırır?” diye sesli bir şekilde soruyorum sanki karşıdaki ağaçtan bir cevap beklercesine, gözlerimi dikmiş rüzgarla dans eden yapraklarına bakarken. Birden neden bunu bu kadar sesli söylediğimi sorguluyorum. Eğer adamlar şuan buradaysa beni bulmaya gelebilirler. Bunu düşünürken oturduğum kesik ağaçtan kalkıyorum ve etrafıma dikkatle bakarak temkinli adımlarla ormanda ilerliyorum. Biraz ilerledikten sonra ileride bir şeyler görüyorum. Gözlerimi kısarak ne olduklarını anlamaya çalışıyorum.Küçük yan yana evleri görüyorum ve bu sefer temkinli olmak yerine hızlı adımlarla evlere doğru yürüyorum. Bacağımda bir sızı hissediyorum ve yırtılmış çorabın arasından açık bir yara görüyorum. Acıya rağmen hızlı adımlarla yürümeye devam ediyorum. Gözlerim kararıyor düşecek gibi oluyorum ama tam o sırada bir mucize oluyor. Bir el usulca omzuma dokunuyor. Arkamı döndüğümde karşımda polis memurlarını görüyorum ve derin bir nefes alıyorum. Karakola gidip ifade veriyorum aradan bir kaç ay geçmesine rağmen suçlular bulunamıyor. Olaydan tam beş ay sonra bir kafeye herkesten uzak kafa dinlemeye geliyorum. Karşıma iyi giyimli siyah saçlı ve parlak mavi gözlü bir adam oturuyor. “Sizi tanıyor muyum?” diye soruyorum yabancıya. Adam yarım ağız gülümsüyor ve “Belki” diyor kaçırıldığım gün duyduğum sesle…
Kalın Ses
(Visited 26 times, 1 visits today)