Her insanın eline aldı mı bırakamayacağı bir kitap vardır elbet. Bıkmadan tekrar tekrar okuyacağı, her okuyuşunda sayfaların arasında kaybolacağı bir kitap, her kıtasını ezbere bildiği, kalbinin en derinlerinde sakladığı şeylere dokunan bir şiir vardır. Peki yazarlar, şairler nasıl yapar bunu? Kelimeleri nasıl dans ettirirler, onlarla nasıl oynarlar da bu denli büyüleniriz? Nasıl olur da bir başkasının kaleminden çıkmış kelimeler bu denli etkileyebilir bizi? Kolay mıdır kelimelerle oynamak? Ruhun bir parçasıdır edebiyat. Kolay değildir yanan bir kalbi kelimelerle betimlemek, ufak mutlulukları anlatmak, kağıda dökülen gözyaşlarına aldırmadan yazmak ve tabii tüm bunları anlatmak için doğru kelimeleri bulmak. Demem o ki zekânın edebiyatla bir ilgisi vardır.
İçinde bulunduğu ortamdan kaçmak için edebiyata yönelen Fyodor Dostoyevski, etrafındaki karanlığı aydınlatmak için, çevresindekilerin ne dediğine aldırmadan, önüne koyulan engellerin onu durdurmasına izin vermeden yazmıştır. Öyle şeyler dökmüştür ki satırlara hepsi hala geçerliliğini sürdürmektedir. Halbuki yalnızca onu rahatsız eden şeyleri yazarken haberi yoktur bu adamın aslında tüm dünyanın sorunlarını kağıda döktüğünden. Demem o ki zekânın edebiyatla bir ilgisi vardır.
Zor bir hayat yaşamasına rağmen yaratıcılığını asla yitirmeyen Edgar Allan Poe, yazdığı şiirler ile en sert insanların bile kalbine dokunmayı başarmış, gözyaşlarını akıtmıştır. Beklenmedik sonlarıyla öne çıkan gizem ve polisiye kitapları, okuyanları hiç beklemediği yerlerinden vurmuş hiç unutamayacakları dersler vermiştir. Demem o ki zekânın edebiyatla bir ilgisi vardır.
Annesini anarak yazdığı kıtalarla onca insanın kalbine ses olan Cemal Süreya, boğazda düğümlenen sözleri kağıda aktaran bir sözcü gibidir. Birkaç cümle ile bir sürü insanın acısını anlatabilmiştir bu adam. Acısını kalbine gömen herkesin kulağında çınlayacak şiirler yazmıştır. İnsanoğlunun karmaşık duygularını tek satırda toplayabilmiş, adeta kelimelerle fotoğraflar yaratmıştır. Demem o ki zekânın edebiyatla bir ilgisi vardır.
Tüm eserlerinin yakılmasını isteyen, hayatı başından kaybettiği bir savaş olarak gören Franz Kafka, yaptığı metaforlarla insanların gözünü açıp gerçekleri yüzlerine bir tokat gibi çarparken aynı zamanda içinde yaşadığı aşkı sayfalara vurmuştur. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin geçerliliğini koruyan sağlam metaforlarıyla insanoğlunu anlatmanın değişik bir yolunu bulmuştur. Demem o ki zekânın edebiyatla bir ilgisi vardır.
İçindeki seslere kulak verip kalemi onların yönetmesine izin vererek harikalar yaratan Haruki Murakami, edebiyata farklı bir bakış açısından yaklaşmış, sıradaşı bir özgünlük ile insanları insanlığa aktarmıştır. İnsanın kendisini ve çevresindekileri tüm berraklığıyla tanımasını sağlayacak eserler ortaya koymuş, daha önce hiç görmediği insanları kendilerini anlattıklarından daha iyi anlatmıştır. Demem o ki zekânın edebiyatla bir ilgisi vardır.
Geniş kelime dağarcığı ile edebiyatı bir heykel gibi şekillendiren Jane Austen kendine özgün kelimeleriyle romanlarına renk kattığı gibi içinde bulunduğu dönemin sistemine karşı savaşmış, verdiği mesajları kitaplarının içine saklamış, kadınların sözcüsü olmuştur. Demem o ki zekânın edebiyatla bir ilgisi vardır.
Dil, din, etnik ya da cinsiyet fark etmeksizin herkesin bir hikayesi vardır. Kimininki acı başlar, kimininki tatlı ve her hikayenin bir sonu vardır. Yaşam ile ölüm arasında uzanıp giden bu ince çizgi, herkesin kalplerinde bir etki, bir iz bırakır. Kimileri sonsuza kadar içinde saklar bu izleri. Ağzını açsa da çıkmaz doğru kelimeler. Kimileri ise kalbinin bu denli yanmasına, sıkışmasına dayanamaz. İşte o insanlar öyle cümleler kurar, öyle öyküler yaratır ki, konuşamayan o topluluğa bile ses olmayı başarırlar. Hüzünlerini, mutluluklarını, öfkelerini öyle bir harmanlarlar ki dünyanın gerçekleriyle, hiç kimse ayağa kalkıp da yalanlayamaz onları. İster öksüz bir gencin ister platonik bir adamın isterse de her şeyini kaybetmiş bir askerin kaleminden çıkmış olsun bu sözler, hepsi duygu doludur. Ellerinden hiç düşürmedikleri kalem ve kağıtlarla savaşan sözcülerdir bu insanlar. Tüm insanlık için doğru sözleri seçebilen savaşçılardır. Yatağında huzurlu bir şekilde uyuyan zengine de ses vermiş, bir sokak kenarında titreyerek uyuyan fakirin de sesi olmuş insanlardır. Demem o ki zekânın edebiyatla bir ilgisi vardır.