Gecenin en karanlık saatlerinde yorganın altında tek dileği bir gün daha yaşamak olan küçük bir kız çocuğu saklanıyordu. Çığlıkları yine duyulmamış, bir kez daha ölümden dönmüştü. Ufak bedeni ve artık olduğundan şüpheli ruhu bu acıyı kaldıramıyordu. Bu gece de gözlerini korku ve acı içinde kapatmıştı, sabah uyanacağı belli olamayarak…
Bu küçük kızın hikayesi 11 yaşında bir soğuk yatağın içinde başlamıştı. Hastalıklı babası tarafından yine ölümle tehdit edilmişti ancak o gecenin bir farkı vardı. O gece annesi bir iğnenin içindeki garip bir sıvı yüzünden bir daha hiç konuşmaması onla, hatta hareket bile etmemişti. Bir süre sonra ise garip giyimli bir sürü adam eve gelip babasını ve kendisini götürmüştü. Küçük kiz nereye ve neden gittiğini bilmiyordu, hiçbir şey onun kontrolünde değildi. Gerçi ne zaman kendi hayatına müdahale edebilmişti ki? O sadece yaşıyordu, yaşamaya çalışıyordu. Sokaktaki çocuklar gibi değildi. Sokaktaki çocuklar oyun oynuyor gülüyorlardı, mutlulardı. O hiç tatmamıştı bu duyguyu. Sokaktaki çocukların babaları onları daha farklı seviyordu. Mesela hiç birisinin babası küçük kızlarının agizlarindan öpmüyordu veya geceleri zorla kıyafetlerini çıkarıp her yerine dokunmuyordu. Hediye olarak kalp veriyordu. Evet, babası dokuzuncu yaş gününde Enola’ya bir kadının kalbini hediye etmişti. Enola başta korksa da babası kalp toplamanın sevgiyi temsil ettiğini söylemişti. Işte Enola o gunden sonra ne kadar kalp toplarsa o kadar sevileceğine inanmıştı.
Küçük kızın peşinde bir dizi adam geliyordu ve onu büyük ve gri bir binanın önüne getiriyorlardı. Küçük kız hiç korkmuyordu, o zaten hiçbir şeyden korkmazdı. Gri binanın içi dışarıdan daha sıcaktı. Garip giyimli adamların onu götürdüğü odanın içerisindeki yatak da evdeki yataktan daha yumuşaktı. Burada her şey daha güzeldi. Yatağı yumuşak, odası sıcak ve geceler huzurluydu. Kimse onu dövmüyor ya da ona zorla dokunmuyordu. Ancak bir problem vardı. Buradaki çocuklar onun gibi değildi; çok aptallardı, çok iyi niyetlilerdi, düzgün ve fazla konuşuyorlardı, saçları kısaydı ve en önemlisi onlara kimse kalp hediye etmiyordu. Bir süre kimseden kalp hediye almadı bu da onu çok üzüyordu çünkü sevilmiyordu. Sevgi gösterisiydi ölmüş insanlarin kalbini söküp hediye etmek. Öyleydi değil mi. Kesinlikle, babasının onu sevmeme gibi bir ihtimali yoktu. Buradaki insanlari kimse sevmiyordu ama onu babası seviyordu. Oysa bilemezdi ki sevginin bu kadar vahşi olduğunu. Oysa bilemezdi ki hediyelerin aslında cinayet olduklarını. Oysa bilmezdi ki gelecekteki dönüşeceği kadının bu denli güçlü ve korkunç olacağını.
Enola 16. yas gününde bir daha geri dönüşü olmayan bir şey yaptı. İçindeki arzu bir süredir onu ele geçirmişti. Bu durum dışarıdan da fark ediliyordu. Öğretmenleri Enolayi çok zeki ve garip bir kız olarak tanımlıyorlardı fakat o çok daha fazlasıydı. Içindeki cevhere 100 belki 200 yılda zor rastlanıyordu. Enola zekiydi, çok zekiydi. Fakat Enola içindeki arzuyu susturamıyordu. Hem çok iyi bildiği hem de hiç tanımadığı birisi sürekli onunla konuşuyordu ve hiç susmuyordu. Geceleri Enola’yi zorla yataktan kaldırıyor harekete geçmesi gerektiğini fısıldıyordu. Enola anlayamıyordu bu kimdi, niye sürekli onunla konuşuyordu ve Enola bu adamı neden göremiyordu? Hic kimseye anlatmadı. Hiç anlatmazdı. Fakat dün gece onun ikinci dönüm noktası olmuştu. Dün gece kafasındaki sesi susturamamıs ve harekete geçmişti. Yurttan kaçmış ve gördüğü ilk kişinin nefesini kesmişti. Enola 1864 yılında ilk cinayetini işlemişti. İlk defa kendini bulmuş gibi hissetmişti. Masum adamı öldürürken kendisini o kadar mutlu hissetmişti ki uzun süre sonra kafasındaki o ses susmuştu ve babası dışında onu seven bir insan daha kazanmıştı.
Bu durum yıllarca böyle devam etti. Enola kafasındaki sesi susturmak icin sürekli olarak cinayet işliyordu. Adam fısıldamaya başlayınca birini buluyor ve nefesini kesiyordu. Ona fısıldayan adamın sesi insanlarin nefesinde saklıydı. İnsanların nefesini kesince adam da susuyordu. Babasına benziyordu. Bu durum onu korkutuyordu. Hem nefret ettigi hem de cok sevdigi babası öleli yıllar olsa da Enola’nin üstündeki etkisi bir nebze olsun azalmamıştı.
20’li yaşlarının ortalarındaydı. Öldürdüğü tüm insanların tek bir tanesi iin bile vicdan azabi cekmiyordu. o sevgi toplamisti. 82 tane sevgi. 82 kalp sonsuza kadar Enola’yı sevmeye mahkumdu. Bu ona yeterdi. Hava o günki gibi gürlüyordu. Yağışlıydı ve soğuktu. Gri bulutlar artık harekete geçmesini işaret ediyor gibiydi. Enola bilmiyordu bedenlerden sokup aldığı kalplerin aslında yalnızca birer organ olduğunu. Enola bilmiyordu sevgisiz büyümenin onu üzerindeki etkilerinin bu kadar korkunç olabileceğini. Enola bilmiyordu kötü insanları öldürmenin ve kalplerini sökmenin onu daha iyi bir insan yapmayacağını. Enola vahşi bir kadın değildi, Enola vahşetti. O melek olarak doğduktan sonra kanatları kesildiği için kendini seytan sananlardan yalnızca bir tanesiydi. Enola bilmiyordu kanatsız bir melek olduğunu. Enola hiçbir şey bilmiyordu. Enola’nin tek bildiği şey harekete geçmesi gerektiğiydi. Artık harekete geçmeli ve bu ıstıraba bir son vermeliydi. Yeterdi, bu kadarı şeytan icin bile fazlaydı. Her ne kadar sadece kötü insanları öldürüp halk kahramanı ilan edilip bir sürü kadının hayatını kurtarmayı başarmış olsa da bu sevginin altında eziliyordu. Söküp aldığı kalpler artık ona acıdan başka hiçbir şey vermiyordu. Son kez baktı gökyüzüne, bulutlarla su damlalarının dansını izledi ve harekete geçti…
Enola tahminen 20’li yaşlarında yaşamına son verdi. Tüm hayatı kafasındakı sesi susturmaya çalışmakla geçse de bunu başaramadı. Tahminen 78-90 arasına insanın ölümüne neden olan Enola bu sayıya sadece 6 yıl içerisinde ulaşti. Enola’nın gerçekliği bilinmese varlığına kanıt olarak gösterilebilecek bir sürü delil bulunmakta. Takma adıyla Enola babası gibi şizofreni hastası bir seri katildi fakat ayni zamanda da bir halk kahramanıydı. Yaşadığı dönemde kadına verilen önem yok denecek kadar azdı. Kadın katilleri, tecavüzcüler, tacizciler elini kolunu sallaya sallaya ortada gezebiliyorlardı. Enola’yı başarılı bir kadın haline getiren de buydu. O sadece suçluları öldürürdü. Halkı tehdit eden ve yüzlerce insanın sonu olabileceği düşünülen insanların sonu Enola olurdu. Enola aldığı onlarca cana rağmen kurtardıkları çok daha fazlaydı bu da onu başarılı bir kadın yapardı. Seri katilleri öldüren bir seri katil olan Enola şu anlık sadece bir hikayeden ibaret.