Kai ve Ölü Ruh

Sonunda ölümün eşiğindeyim,daha 19 yaşına yeni girmişken bir trafik kazasından dolayı ağır komada olmak garip bir durum biliyorum. Meh,bu durumdayken yapabileceğim tek şey beklemek.
Etrafımda olan şeylerin sesini duyuyorum, tepki veremesem de durumun kötü olduğunu; kelimeleri tam anlamadan,sadece ses tonlarına dikkat ederek bile anlayabiliyorum fakat sesler git gide kısılıyordu,artık etrafımdaki insanların ses tonundaki gerginliği bile hissedemeyecek kadar kısılana kadar;Sonra bir sessizlik oldu. Beyaz bir odada(?) karşımda duran bir kapı gördüm. Nedense o komadaki halimden eser yoktu. Ne acı hissediyordum ne de fiziksel bir yara görüyordum. Biraz şaşkınlık yaşadıktan sonra fark ettim ki,ölmüştüm. Böyle olmasını beklememe rağmen hâlâ şaşkınlık içindeydim. Aklımı başıma topladım ve bu koca yerde duran tek şey olan kapıya yöneldim. Yavaşça tokmağı çevirdim ve kapıyı açtım.

Kapıyı açtığımda gördüklerime inanamadım, tekrar— Dünyadaydım? Hayır,bu sefer farklıydı. Ellerime baktım,fiziksel bir formum yoktu. Tıpkı bir hayaletin içinden görür gibi elimin arkasındaki şeyleri -bulanık da olsa- görebiliyordum. Biraz kafamı kaldırdım. Karşımda 10-11 yaşlarındaki bir çocuk kitap okuyordu. Etrafımdaki aurayı hissetmiş olacak ki birkaç saniyeliğine kafasını kaldıracak sonra kitabına geri gömülecekmişcesine, kitabını aşağı indirdi ve bana baktı. Sırasıyla yüzündeki şaşkınlığı ,sonra kafa karışıklığını, en son ise yargılayıcı bakışları gördüm.Beni görebiliyordu? Hayır bu olamaz diye düşündüm ve arkama baktım fakat beklenmedik bir şekilde bana seslendi. “Hey! Sen de kimsin? Neden şeffaf kâğıt gibi bir yapın var?” dedi. O an ne diyeceğimi bilemedim, aceleyle “Şey,ben—“ diye cevap verecekken lafımı kesti ve patronluk taslar bir tavırla “Söylemene gerek yok,bariz hayaletsin işte.” Mırıldanarak “Şaşıracak bir şey yokmuş” dedi. Bu çocuk— resmen beni gafil avladı. Arkasından hemen cevapladım “Hey! Sanki her gün ölü birini görüyormuşsun gibi konuşmayı keser misin?!” Ona bağırmama rağmen bana sakin bir tavırla döndü ve “Sen de bana sanki hiç yaşayan birini görmemiş gibi bakma öyleyse.” dedi. Yüzünde duygusuz bir ifadeyle,yanındaki koltuğa sanki “Gel.” dermişcesine vurdu. Bir çocuk tarafından böyle oyuna getirilmenin getirdiği bıkkınlık ifadesiyle,çok da kendinden emin olmayan adımlarla yanına gittim. Yanına oturduktan sonra bir süre bir sessizlik oldu, birden “Öldüysen neden buradasın?” diye öncekinden daha da sakin bir sesle sordu. Kafamı ona çevirdim ve tekrar kitabına döndüğünü fark ettim. Sorusunu görmezden gelerek okuduğu kitaba baktım. İnsan psikolojisiyle ilgili bir kitap okuyordu. Okuldayken Psikoloji ile ilgili bir bölüm okuduğumdan hemen kitabı tanıdım. O zamanlarda da bana ağır gelmişti. Hemen sordum “Bu yaşta nasıl bir kitabı okuyorsun,gerçekten de yazılanları anlıyor musun?” , “Yaşım ile alakası ne olabilir ki? Tabii ki de anlıyorum yazılanları, ayrıca okuması eğlenceli.” diye hızlı bir dönüş yaptı. Sorumu ofensif bulmuş olmalı,daha önce böyle biriyle hiç tanışmamıştım. “N-Neyse ne, adın ne? Benimkisi Kai. Türkçesi Deniz demek,eğer merak ediyorsan” bunları derken sesi gittikçe kısıldı. Patronluk taslayıcı bir tavrı olsa da fark ettim ki aslında insanlarla o kadar da iyi anlaşamıyor, bazı şeylere aşırı tepki verme sebebi de bu olmalı. “Ben de Milo. Memnun oldum.” dedim ve elini sıkmak için uzattı. Biraz bekledikten sonra elimi sıkmak için atıldı fakat eli benim elimin içinden geçti. Küçük bir kız çocuğu gibi çığlık attıktan sonra kızgın bir şekilde “Bilerek yaptın,değil mi?” diyerek tepki gösterdi. Kendimi tutamayıp güldüm fakat yüzümdeki gülümsemenin sönmesi uzun sürmedi. Bunu fark etmiş olacak ki “Uhm. Gerçekten el sıkmak istiyorsan, öyle yapmış gibi davranabiliriz.” dedi ve elini ikinci bir deneme için bana uzattı. Gülümseyerek karşılık verdim ve elimizi sıkmış gibi yaptık.

Kai duvardaki saate baktı ve hemen ayağa fırladı, sakin fakat endişeli bir sesle “Okula gitmek için hazırlanmalıyım, annem ile babamın uyanması fazla uzun sürmez.” dedi ve odadan dışarı fırladı. “Okul mu? Hava daha yeni kararmaya başlamadı mı?” diye söylendim kendi kendime. Gözlerimle dijital bir saat aradım. Tezgahın üstündeki dijital saatte “6 A.M.” yazıyordu. Hemen peşinden koştum ve “Bu saate kadar kitap mı okuyordun?!” diye bağırdım. Beni ondan başka kimsenin duymadığını düşünerek böyle rahat konuşuyordum. Bundan emin olmadığımı hatırlayıp bağırdığım için pişman oldum. Bana geri yanıt vermediğinden evinin uzun koridorunda beklemeye karar verdim ve düşüncelere daldım. Neden buraya geri dönmüştüm? Tıpkı Kai’nin dediği gibi. Eğer öldüysem neden hâlâ buradayım? Sonsuza kadar burda kalacaksam yaşamakla ölmenin ne anlamı vardı? Bunlar gereğinden fazla karmaşık sorular. Asıl soru neden O’nun yanında olduğum olmalı. Sonra odasından gelen ışığı gördüm. Kıyafetlerini giymiş çantasını sırtına takarken odadan afallayarak çıktığını gördüm. Benim olduğum yerin tam tersine koşarken eliyle gel işareti yaptı. Hemen onu takip etmeye başladım. İçimde kötü bir his vardı. “Hey, belki de bu gün bir yere gitmesen daha iyi olur.” diyerek seslendim. Daha hayatının düzenini bilmeden varsayımlar yapmam saçma geldi. Kısık bir sesle “Endişelenecek bir şey yok. Ben her gün böyleyim.” dedi. Kararsız fakat hızlı adımlarla takip etmeye devam ettim. Hemen ayakkabılarını giymeye başladı. Sormadan edemedim “Seni annen ile baban götürecek sanıyordum. Neden bu kadar aceleci şekilde evden çıkmaya çalışıyorsun?”, “Şey aslında annem ile babamın uyanması kısmının bir kısmı yalandı. Annemle yaşıyorum ve onunla karşılaşmayı da pek sevmiyorum. “ diyerek olabildiğince hızlı cevapladı. Yüzümde bir mutsuzluk belirdi, benim de annem ile babam yanımda değildi fakat annesi yanında olan birinin böyle düşünmesi hafif bir kızgınlık ve üzgünlük getirdi. Bir sebebi olduğunu varsaydım ve beraber evden çıktık. Resmen yanında süs köpeği gibi dolaşıyordum. Olaylar o kadar hızlı dönüyordu ki Kai’nin bu hayalet durumunu bu kadar normal karşılamasına daha yeni bu kadar fazla şaşırıyordum. Doğru, daha önce de şaşırmıştım fakat sözlere dökemeyeceğim seviyede bu durumu normal karşılaması beni hem strese hem de şoka soktu. Ah, bunu kim bilir kaç kere söyledim bu noktaya kadar, boşuna etrafımdakiler demiyormuş “Kelime dağarcığını geliştirmelisin.” diye.

İçimdeki bu endişe gittikçe büyüyordu. Korkmaya başladım, ne hakkında bu kadar endişeleniyordum onu bile bilmiyorum. Kai bunu her gün yaptığını söylemişti fakat benim bir şekilde burada olmam bir tesadüf olamaz. Ne zamandan beri başkaları hakkında bu kadar endişeleniyorum? Daha kendine bile yararı olmayan ben gitmiş normal yaşantısını yaşayan bir çocuk hakkında endişeleniyor. Gerçekten neden buradayım,bir çocuğu 7/24 öylesine izlemek için mi? Şu 30 dakika içinde yaşadıklarımıza bakılırsa ona karşı yükten farkım yok.Bana ihtiyacı yok,hiç de olmadı… Sonra tekrar beklemediğim bir şekilde “Bu kadar endişelenmene gerek yok, daha birbirimizi tam tanıma şansımız olmadı fakat şimdiden seni sevdim. Bana ağabeyimi andırıyorsun, keşke seni görebilseydi.” dedi Kai. Sıcak bir gülümsemeyle. Nasıl cevap versem diye düşünürken okul servisi geldi..? Cidden mi? Taksiyle mi gidiyor? Ugh, para israfı resmen.

Umarım bu ağabey konusu tekrar açacak zamanımız olur…

1.Bölüm’ün Sonu. Ocak ayında 2.Bölüm gelecek.

Erem Eylül Böyüktepe

(Visited 33 times, 1 visits today)