Aslına bakarsak bağımlılıklar ihtiyaçlardan doğar. Annesine bağımlı olan insan gereksinimlerini karşılayamadığından bağımlıdır. Telefonuna bağımlı olan insan bulunduğu kalabalığın içindeki yalnızlığından bağımlıdır. Örnekler artırılabilir. Peki koskoca insanlar nasıl oluyor da ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yalnızlığına çare bulamıyor, kendine yetemiyor ?
Bir düşünelim; mutluluğumuzu değişken bir şeye bağlarsak ne olur, ya da bitebilen bir nesneye ? Elbette bu illet tükendiğinde veya eskisi gibi olmadığında onun yerini doldurmakta inanılmaz zorluklar çekeriz. İllet diyorum, çünkü bu öyle bir şey ki sizi onsuz yaşayamayacağınıza inandırır. Örnek vermem gerekirse, bizzat kendi üzerimden vereyim, telefonum sayesinde arkadaşlarımla irtibatta kalıyorum ve en önemlisi ödevlerimi takip ediyorum. Aynı zamanda boş olduğunu sandığım fakat çok önemli ve kullanılması gereken zamanımı harcıyorum. Son zamanlarda arkadaşlarımla sohbetlerim biraz aşırıya kaçmış ki , ağabeyim yüzünden telefonum alındı ama gördüğünüz gibi su yolunu buldu, babacığım her türlü teknolojik erişim aracımıza el koydu. Ben sanırdım ki eğer arkadaşlarımın konuştuklarını kaçırırsam aralarında gündemden uzak tek kişi olarak hayata tutunmaya çalışacaktım. Gelin görün ki beş gündür hayati değerlerim yerinde ve daha doğal bir yaşama sahibim. Bazen bağımlılıklara o kadar bağlanırsınız ki üzerinize bindirdikleri tonlarca yüke rağmen altında cılız bacaklarınızı zorlamaya devam edersiniz. Bir gün bir süper kahraman, babam, sırtınızdaki develeri fırlatıverir ve size üstünde durabilmeniz için pırıl pırıl bir çift bacak verir; ama siz ona hain bir hırsız, yine babam, gibi davranır ve hayatınızdaki en önemli şeyi sizden çalmış gibi onu yargılarsınız.
Demem o ki; siz siz olun, aptal bir eğlence yüzünden kahramanınızı hain bir hırsızla karıştırmayın.
Canım babama ithafen…