“Kadınlığımla Mutluyum”

Çevremizdeki kendini feminist diye tanıtan fakat feminizmle yakından uzaktan alakası olmayan insanlar yüzünden feminizm erkek düşmanlığı olarak aksedilmektedir. Peki sizce feminist olmak ne demektir? Feministler kimlerdir?

feminist nedir ile ilgili görsel sonucu

FEMİNİST: SOSYAL, POLİTİK VE EKONOMİK ANLAMDA CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ SAVUNAN KİŞİ.

Evet, fiziksel olarak, genlerimizde, görünüşlerimizde fark var fakat bu farkın olup olmayacağına karar veremeyeceğimiz, sosyal, politik ve ekonomik anlamdaki farkların olup olmayacağına da karar veremeyeceğimiz anlamına gelmez. Sizce cinsiyet eşitliği günümüzde hüküm sürmekte midir? Sorunun cevabı bilinçsiz insanlara göre “evet” ama gerçek durum açık ve net olarak önümüzde. Cinsiyet ayrımı yapılan bir dünyada yaşıyoruz. Bu durumun farkında olmasına rağmen harekete geçmeyen kişiler acaba gerçekten iyi bir şey yaptıklarını mı sanıyorlar? Ayrımın iyi olduğunu düşünmek nasıl iyi bir şey olabilir ki? Sizi doğuran, 9 ay karnında taşıyan cinsiyeti aşağılamak ne kadar doğru olabilir? Hem evde hem işte çalışan ne kadar önemli olduklarını bildiğiniz için kendinizi yarıştırdığınız, kendinizi yükseltmek için aşağıladığınız kadınlara köleniz gibi davranamasaydınız hayatınızda neler değişirdi? Hayatınız kolaylaşır mıydı yoksa tam tersine zorlaşır mıydı? Şimdi büyük egoları olan kişiler “Niye zorlaşsın ki?” diyecektir. İşte bu cümleyi kuranlar kendilerine kadınların gücünü yediremeyen kişilerdir.

Bir işi becermek cinsiyetten cinsiyete değil, kişiden kişiye değişir.

 Eve geldiğinizde televizyonun karşısına geçip yemeği beklemek yerine eşinizin yanına gidip birlikte yemek yapıp sonra da birlikte masayı toplamayı hiç denediniz mi? Eminim bunu yapanlar vardır. “Erkeklerin hepsi aynı…” anlamında bir şey demek hiç doğru olmaz ama genele bakacak olursak ev işleri hep kadınlara bırakılıyor. Bunun nedeni kadınların becerikli olması falan değil. Erkekler beceriksiz mi? Hiç de bile. Aynı zamanda iş hayatında da genelde erkeklere ayrı bir saygı duyuluyor. Kadınların ise bu saygıyı kazanabilmesi için ya evli olması ya da erkeksi tavırlar sergilemesi gerekiyor. Ben bu saygı olayını hala anlayabilmiş değilim. Kadınlara iş hayatında bu saygı neden gösterilmiyor? İlla kadınların saygı görebilmesi için bir erkeğe mi ihtiyacı var? Kadınlar neden oldukları gibi insan yerine konulmuyor? Neden kadınlar iş görüşmelerinde kendi istediklerini değil de sırf ciddiye alınmak için takım elbise giyerek gidiyor? Neden benim hayatımdaki en değerli kadın eşinden ayrılmasına rağmen sırf saygı görebilmek için iş yerine, toplantılara, seminerlere eski alyansını takarak gidiyor? Merak ediyorum kadınlar iş hayatında erkeklerden daha mı beceriksiz de bu saygıyı göremiyor? Hayır. İşte Türkiye’de bu olayı kavramak insanlara zor geliyor bunun nedeni de bence kültürümüzle alakalı.

Küçüklüğünde evcilik oynamayan yoktur sanırım ve evcilikte genellikle kızlar anne olur yemek yapar erkeklerse baba olur işe gider. Doğal olarak da çocukluğumuzdan itibaren bilinç altımıza bu ayrım yerleşmiş durumda. Bize küçükken öğrettiler, kızların bale, erkeklerin basketbol oynadığını. Oysaki bir erkek de bale yapabilir, dans edebilir; bir kız da basketbol, futbol oynayabilir. Renkleri bile cinsiyetlere ayırdılar. Kızlara pembeyi yani sessizliğin ve usluluğun rengini; erkeklereyse özgürlüğün rengini, maviyi sevdirdiler. Masallarda bile bizim bilinçaltımıza girdiler. Fark etmediniz mi yoksa? Kızlara hep pasif olması anlatıldı. Zorluk çekmemize, üzülmemize, canımızın yanmasına rağmen susmamız gerektiğini bilinçaltımıza kodladılar. Susmamız şartıyla bize bir prens vadedildi. Neden her masal böyle diye hiç düşünmediniz mi? Tabi kimin aklına gelirdi? Sonuçta yolun sonunda yakışıklı prens bizi bekliyor değil mi? Film izlerken bile cinsiyet ilişkileri saklanılmaya çalışılıyor. Oysaki bu ilişkinin doğal olduğu ve çocuk yapmak isteyen her erişkinin bu ilişkiye ihtiyacı olduğunu herkes biliyor.

 Eşi, kız çocuk doğurdu diye eşinden ayrılan, erkek çocuğu olması için başka kadınlarla birlikte olan erkeklerin, bu davranışının eskiden doğal karşılandığını da unutmamak gerek. Kız çocuğa sanki bir fazlalıkmış gibi bakılıyordu ve hala da bazı ailelerde öyle bakılıyor. Erkeklereyse doğdukları andan itibaren kocaman değerler veriliyor. Benim kızdığım şey, erkeklere verilen bu değer değil. Tabii ki de erkek çocuklara değer verilmeli. Benim kızdığım şey, bu değerin kızlara da aynı eşitlikte verilmemesi. İyi bir şey yapıyorsun sana adam gibi adam, adamın dibi vb. deniliyor. Neden kadın gibi kadın veya kadının dibi denilmiyor? Kadınlar iyi bir şey yapamaz mı? Tabi erkekleri böyle yücelttikleri gibi kadınları da ” Kız gibi…” diye aşağılıyorlar.

EKONOMİDE CİNSİYET AYRIMI

En nefret ettiğim durumlardan biri ise aileye parayı getiren kişinin hala sadece erkek olduğu sanılması. Erkekler, kadınlardan -genele bakacak olursak- hormonlardan dolayı daha güçlüler ve eski dönemlerde de kas gücü önemli olduğu için erkeklerin daha fazla maaş alması normal fakat günümüzde önemli olan kas gücü değil. Önemli olan yaratıcı, zeki ve yenilikçi olmak kısacası hormonlarla alakası olmayan kişiden kişiye değişen şeyler. Buna rağmen hala bazı iş yerlerinde erkeklere sırf erkek oldukları için daha fazla maaş verildiğini öğrendim. Ayrıca siz de fark etmediniz mi hiç iki eş bir yemeğe çıktığında hesap genelde erkeğe getirilir. Garsonlar belki kadınların bu durumdan etkileneceğini ve bu kadar önemli bir şey olduğunu kavrayamaz fakat yaptıkları davranış erkeği yüceltir ve kadını aşağılar. Kadının özgüveni kendisi bile fark etmeden azalmaya başlar. 

EVLİLİKTE CİNSİYET AYRIMI

Bir de EVDE KALMAK sözü yok mu? Gerçekten çok saçma. Neden hep kadınlara söyleniyor bu söz? Çünkü ebeveynler, evliliği kadınlar için en önemli amaç haline getirmeye çalışıyor. Küçüklüklerinden itibaren kadınlara, bir erkek bulmanın ve mutlu aile kurmanın hayalini benimsetmeye çalışıyorlar. Kadınlara, küçüklüklerinden itibaren sanki erkekler olmadan onlar bir hiçmiş gibi davranılıyor ve kadınlar da bunu zamanla kabul etmek zorunda kalıyorlar. Erkeklereyse kendi başlarına hayatlarını yürütebilmeleri için eğitim veriliyor. Kendi kendilerine ayakta durmaları ve sert olmaları gerektiği öğretiliyor. Bu farklı eğitimlerden dolayı da bir zıtlık ortaya çıkıyor. Kadınlar, evli olmak için uğraşırken; erkekler, kendi başlarına yaşamaya çalışıyor. Halk arasında da, belli bir yaşa gelmiş fakat hala evlenememiş olan kadınlara acıyarak, sanki eş bulamamış gibi, “Evde kalmış yazık!” diyerek bakılıyor; aynı yaştaki bekar bir erkeğe ise “Evliliğe ihtiyacı olmadığı için evlenmemiştir.” denilerek bakılıyor. Ben kabul etmiyorum! Evde kalmak sözüyle aşağılanmayı istemiyorum. Eğer bir kadın evlenmiyorsa bunun sebebi her zaman eş bulamaması değildir. Bunun sebebi kadının hak ettiği kadar iyi bir eş bulamaması da olabilir. Hatta ben de her insanın isteyebileceği gibi kendi ayaklarımın üzerinde durabilmeyi ve başkasına ihtiyaç duymadığım için evlenmemeyi, kendi evimde kendim yaşamayı, kısacası evde kalmayı istiyorum. Ayrıca dünyada o kadar sağlıksız evlilikler varken, bırakın evde kalalım.

Bir diğer konuya geçecek olursak neden kadınların genç yaşlarda sevgilisi olması normal değil de aynı yaştaki bir erkek için bu durum gayet normal? Kadınlardan, sevgili olmanın ne olduğunu bilmeden, evlenmelerini istiyorlar. Ama erkekler için tecrübe önemli tabi (!) Onlar sevgilileriyle tecrübe edinip evliliğe tecrübeli bir şekilde karar verirken kadınlar neyin ne olduğunu bilmeden yıllarca ailesiyle yaşayıp sonra da bilinçsizce evlensinler. Savaşa silahsız gitmek gibi bir şey bu. Silahsız savaşa gidersen zaten kaybedersin. Bu durum için de aynısı geçerli. Evlilikte kadın ne yapması gerektiğini bilmediği için erkek ne derse onu yapıyor. Hangi aile, kızının bir erkeğe, kölesi gibi davranması için onu yetiştirir ki? Kızını gençken paylaşamıyorsun ama büyüdüğünde hiçbir tecrübesi olmadan bir erkeğin ellerine bırakabiliyorsun. Bir tek bana mı mantıksız geliyor bu acaba?

Bir de yaş konusu var. Evlenirken erkeğin yaşının büyük olması normal fakat kadının yaşının büyük olması şaşkınlıkla karşılanıyor. Ben bile bir zamanlar bu ayrıma normal bakıyordum ama gerçekten tamamen mantıksız bir ayrım. Eğer hayatınızın geri kalanını geçirmek istediğiniz kişiyi bulmuşsanız ne o kişinin yaşı ne de çevrenin tepkisi önemlidir. O kişiyle bir ömür geçirecek kişi sizsiniz. Çevrenizdeki konuşmaktan başka işi olmayan insanlar değil. 

Kadınlar evliliklerinin huzuru için hayallerinden ve kariyerlerinden vazgeçerken erkekler ise sadece hafta içleri maç izlemeye gitmekten vazgeçebiliyorlar.

Erkek kendi öz çocuğuna, bir gece bakması gerektiği için baktığında kadın eşine teşekkür ediyor. Fakat erkek kadına, 9 ay karnında o bebeği taşıdığı, acı çekerek doğurduğu için teşekkür etmiyor.

Erkekler dünyayı o kadar sahiplenmişler ki kadınların özgürlükleri kısıtlanıyor. Geceler, gündüzler, tenha yerler, neredeyse her yer erkeklerin. Onlar istediği gibi dışarı çıkıp gezebilirken, sanki her yer onlarınmış gibi davranabilirken; kadınlar erkeklerin vahşetinden korkup dışarı bile çıkamıyorlar. Hatta bazı evli olan kadınlar dışarı çıkabilmek için tıpkı kendi kararlarını veremeyen küçük çocukların annelerinden izin aldıkları gibi eşlerinden izin almak zorunda kalıyor. Eminim çoğu kişi bu durumu kadınlar değiştirebilir sanıyor fakat durum hiç de öyle değil. Bu izin alma olayını zorunlu kılan erkek kadını sanki kendisininmiş gibi gören, kendi otoritesini yükseltmeye çalışan biridir. Eğer o kadın o erkeğe “Sana ne?” derse erkek, kadına daha neler yapabilir siz düşünün. Sonuçta kadının hayatı o erkeğin ellerinde. Eve gelen para erkeğin parası. Kadının okuma yazması yok. Kendini bu durumdan kurtarması için bilgiye ihtiyacı var, bilgiyi alabileceği yer ise maalesef yok. Yani bir kadının bir erkeğe “Sana ne?” diyebilmesi için bilgi ve iyi bir iş sahibi olması gerekiyor. Erkeklerinse kadınlara “Sana ne?” diyebilmesi için erkek olmaları yetiyor.

Kısacası kadınlara insan gözüyle bakılmıyor. Kadınlar, istediği şekilde giyinme hakları varken giyinemiyor, istediği şekilde oturma hakları varken oturamıyor, istediği şekilde konuşabilme hakları varken konuşamıyorlar. İnsanların artık bu ayrıma DUR! demeleri gerekiyor. Kadınları kölelikten kurtarmamız gerekiyor. Kadınların da birer insan olduğunu artık herkesin anlaması gerekiyor. Her insan gibi kadınların da haklarını özgürce kullanabilmesi gerekiyor. Feministler de işte tam olarak bunu savunuyorlar. Kadınlar da birer insandır. Kadınlığımızla saygı duyulmak istiyoruz çünkü bunu hak ediyoruz. Bu ayrımın yok olması için insanların, feminizmin ne olduğunu doğru öğrenmeleri lazım. İnsanların “Ben feministim.” demeden önce bunun anlamını bilmeleri lazım. Feministler sadece kadınlar olmamalı. Cinsiyet ayrımına karşı çıkan herkes “Ben feministim.” diyebilmeli. Feministler bir cinsiyete yapılan haksızlığa şahit olduğunda, haksızlığı yapan kişiye “Sen kimsin de bu haksızlığı yapabiliyorsun?” diye sormalı. Eğer bunu yapamıyorsa o kişi bir feminist değil, korkağın tekidir. Artık uyanın ve ayrıma karşı çıkın!

FEMİNİZMİ NEREDEN ÖĞRENDİM?

Çocukluğumda pek bir bilgim yoktu bu konu hakkında. Beyonce’nin ve Nil Karaibrahimgil’in şarkılarında dinleyiciye iletilmesi istenilen mesajlar sayesinde kadın erkek eşitliğine önem vermeye başladım. Beyonce’nin 2016 senesinde Chimamanda Ngozi Adichie’nin bir konuşmasındaki bölümlerin bazılarını da ekleyerek çıkardığı FLAWLESS şarkısı benim hayatıma çok büyük şeyler kattı. Şarkının içerisinde feminizmden bahsediliyor. Beyonce’yi biliyordum fakat diğer kadının adını ilk kez duymuştum. Merak ettim. Chimamanda Ngozi Adichie’yi araştırdım. Konuşmalarını buldum ve izledim. Kadının bir yazar olduğunu öğrendim.

Bu yazımı da Chimamanda Ngozi Adichie’nin “We should all be feminists” konuşmasından ve Feyza Altun’un “Ben bir kadınım” konuşmasından esinlenlenerek yazdım. Umarım vermek istediğim mesaj herkese ulaşmıştır.

 

 

(Visited 414 times, 1 visits today)