Bildiğiniz gibi, ülkelerin gelişmişlik seviyelerini gösteren belli kriterler vardır. Bunlar arasında en bilineni, kişi başına düşen milli gelirdir. Çünkü milli gelir, o ülkenin zenginliğini rakamsal olarak ifade eder. Ancak günümüzde gelişmişlik salt zenginlikle ölçülmemektedir. Okuma-yazma ve okullaşma oranı, özellikle de kadınların eğitim seviyesi, çalışma hayatı ve üretimdeki payı, ülkelerin karnelerindeki en önemli göstergelerdir.
Bir ülkenin her alanda gelişmesi ancak kadın-erkek ayırımı yapılmadan, herkesin eğitim imkanlarından eşit derecede faydalanmasına bağlıdır. Çünkü toplumun ilerlemesi kadının eğitimiyle doğru orantılıdır. Toplumun yarısını oluşturan kadınlar aynı zamanda yeni nesillere de şekil verir. Kadın annedir ve dolayısıyla ilk öğretmendir. Hepimiz karakterimizi ve de geleceğimizi şekillendiren ilk eğitimimizi annelerimizden alırız. Kadınlarına modern eğitim imkanları sunamayan ülkeler bilimde, teknolojide, kültürde ve sanatta ilerleyemez.
Dünyaya baktığımızda, özellikle ülke olarak bizim de mensubu olduğumuz coğrafyada bu geri kalmışlığın pek çok örneğini görmekteyiz ne yazık ki. Peki, bu coğrafyanın kaderi midir ya da coğrafya kader midir?
İbni Haldun’a atfedilen ‘Coğrafya kaderdir’ sözü, aslında bilimsel bir gerçekliği özlü olarak ifade etmektedir. Bir ülkenin, daha doğrusu bir toplumun yaşadığı coğrafya, iklimiyle yeryüzü şekilleriyle, havasıyla suyuyla o toplumun yaşam tarzını belirler. İnsanlar yaşadıkları coğrafyanın kendilerine dayattığı doğa kanunlarına uymak zorundadır. Örneğin, Japonya bir adalar ülkesidir, deprem kuşağında yer alır; depreme dayanıklı evler yapmak zorundadır. Bu, coğrafyanın Japonlara dayattığı kaderdir.
Öte yandan, geri kalmış ülkelerde ise ‘coğrafya kaderdir’ sözü genellikle başarısızlığın bahanesi olarak kullanılır. Bu anlayışa göre, ülkenin tüm sorunlarının kaynağı ya da sebebi içinde yaşanılan coğrafyadır. Siyasi, sosyal, ekonomik ya da kültürel geri kalmışlığa bir mazerettir çoğu zaman. Başarısızlığın gerekçesi olarak, ‘coğrafya kaderdir’ açıklamasına sığınılır. Geri kalmış toplumlarda sık rastlanan günah keçisi arama hastalığına da bir cevaptır bu aynı zamanda. Kötü giden her şeyin sorumlusu coğrafya olarak kabul edilince insanların hiç bir sorumluluğu, suçu, günahı kalmaz. Çünkü kaderden kaçılmaz.
Aslında, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi coğrafyada yer alırsa alsın, insanın akıl ve bilimin ışığında çalışarak aşamayacağı hiç bir engel yoktur. Fakirliğin, geri kalmışlığın tek sebebi insan hatasıdır. Bu gerçeği kabul etmeden, kusuru başka yerlerde arayarak toplumların ilerlemesi mümkün değildir. Kadınların eğitimi meselesini de aynı şekilde değerlendirmek gerekir.