Günlük yaşamımızda birçok insan sohbet ederken ‘’Coğrafya kaderdir.’’ diyerek yakınırlar. Peki bu coğrafya nasıl kader olabilir? Coğrafya gerçekten kader midir? Bazılarımız ilk başta ülkemizin konumu veya bize kattığı olanakları akıllarımıza getirebiliriz. Fakat bizim burada bahsettiğimiz kader kadınların coğrafya yüzünden eğitim haklarının elinden alınmasıdır.
Coğrafya disiplininde egemen paradigmaların etkisi ile başlangıçta lokasyon ve dağılışları bakımından ele alınıp incelenen kentler sonrasında toplumsal dinamikler ve eşitsizlikler temelinde incelenmeye başlanmıştır. Ancak ilk başta sınıfa dayalı eşitsizliğin üzerinde durulmuştur. Bu yüzden cinsiyet yüzünden yapılan eşitsizlik ikinci plana atılmış ve göz ardı edilmiştir. Bu durum yüzünden ilerleyen zamanlarda da asıl önemli olan konu en önemsiz bir konu gibi olmuştur. Sanki bu sorun hiç ortaya çıkmamış gibi ötekileştirilmiştir.
Toplumlarda kadının rolü̈ çok yönlü̈ ve çok boyutludur. Bu nedenle kadının iş imkanlarını arttırmaya, düzeltmeye yönelik düzenleme ve politikaların başarılı olabilmesi için aynı zamanda aile içi rol ve ilişkilerin yeniden tanınması gerek kadın gerekse erkeğin eğitiminde ve sosyalleşmesinde köklü değişikliklere gidilmesi gerekmektedir. Bu eşitliğe yöneliş̧ içinde cinsiyete göre belirlenmiş̧ geleneksel iş bölümü yerine, cinsiyeti ne olursa olsun her bireyin yeteneğine göre iş bölümü yapılmalıdır. Atatürk bu konu hakkında “Şuna inanmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” demiştir.
Günümüzün birçok alanında bu gibi sıkıntılarla karşı karşıya kalmaktayız. Örneğin kadınların inşaatçılık gibi işlerde çalışamayacağını ya da kadınların sadece muhasebe gibi dallarda çalışabileceğini söylerler ve savunurlar. Bu düşünce yüzünden birçok kadın yapmak istediği mesleği yapamaz. Aslında bu düşünce nesilden nesile aktarılmaktadır. Çünkü bazı aileler küçük yaştaki çocuklarını böyle yetiştirmektedir. Bu sorunun da önüne geçmek için kadınlar güçlerini en iyi şekilde göstermeye çalışıyorlar. Türkçe coğrafya literatürde kadın konusunu ele alan ilk çalışmalar Erol Tümertekin’e aittir. Hem cinsiyeti dikkate alan ilk çalışmaları yapması hem de konunun önemine değinmesi bakımından Tümertekin daha 1950’lerde, coğrafyada cinsiyetin ihmal edildiği sorunu üzerinde durmuştur. Sözü edilen yayında Tümertekin , coğrafyada nüfus ve göç konusunda cinsiyet oranlarının göz ardı edildiğini söyleyerek bu konudaki öncelikli eleştiriyi yapmıştır. Yine 1950’li yıllarda Tümertekin, cinsiyete göre nüfusun dağılışı , iç göçlerin cinsiyete göre dağılışı, Türkiye’de tarımda kadın iş gücünün dağılışı ve 1960’larda Türkiye’de tarımda kadın iş gücünün dağılış ve değişimini incelemiştir. Bunun sonucunda kadınlar güçlerini bu şekilde yine göstermiştir.
Yaşadığımız coğrafyaya baktığımızda kadınlarımız oldukça zor bir şekilde eğitim görmektedir. Bu oran büyük şehirlerde az olsa da küçük şehirlerde ve köylerde hala devam etmektedir. Çünkü bazı insanların zihniyeti değişmemektedir. Küçük yaştaki kız çocukları okumak yerine evlere temizliğe çalışmaya gönderilmektedir. Aslında kadınlar olmadan bir ülke olmayacağını hala daha anlayamayan insanlar vardır ya da kadınların okuyup çalışarak iyi yerlere gelebileceğine inanmak istemeyen bir sürü kişi vardır. Ancak bu demek değildir ki ülkemizin her yerinde kadınların eğitim alması zordur. İlerleyen zamanda artık insanlar bazı şeylerin farkına varmıştır. Aynı zamanda kadınlarda seslerini duyurmaya başlamıştır.
Kısacası kadınların eğitim ve öğretimi coğrafyaya bağlıdır. Fakat kadınlar artık bunun önüne geçmeye başlamıştır. Artık kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptirler. Bu yüzden kadınlar ‘’Coğrafyanın kaderinden’’ korkmuyor, kader kadınlardan korkmaya başlamıştır.