Avrupa ülkeleri 2. Dünya Savaşı’ndan büyük can ve mal kayıplarıyla çıkmışlardı. Özellikle genç iş gücü bulabilmek için yabancı işçi getirtmek zorundaydılar.
Anadolu’nun bir kasabasında gençler, Almanya’ya gitmek için Avrupa hayaliyle dayanmıştı işçi bulma bürosuna. Evli ve 3 çocuk babası olan Yusuf da gidebilmek için başvurmuştu. Ailesini götüremeyecek olması bile onu kararından döndürmemişti. Sonuçta eşi Melek ve en küçüğü 1 yaşında olan çocuklarını bırakıp yola çıktı.
Böylece Melek için zorlu günler başlamıştı. Evlerinin bitişiği, içinde birkaç inek, koyun ve tavuğun bulunduğu bir ahırdı. Geçimlerini süt ve yumurta satarak sağlamaya çalışan Melek , evde de çorap ve yelek örüyordu.Çocukların okuması ve masraflarını karşılamak için çalışması gerektiğini biliyordu.
Melek hem çalışıyor hem de çocuklarını okutuyordu. Evlere temizliğe gidiyor, komşulara süt, yumurta satıyor; hafta sonları da pazarda ördüğü çorapları satmaya çalışıyordu. Melek’in kocası bir daha gelmedi. Ancak Melek çocuklarının üçünü de öğretmen yapmayı başarmıştı. Hayatta yegane avunacağı şey çocuklarının mutluluğuydu.
Hayatı her şeyin yokluğunu çekerek geçmişti. On sekiz yaşında üç çocuk annesi olmuştu ama kadın olduğunu bile anlayamadan yaşlanmış elden ayaktan düşmüştü. Ancak çocuklarını iş sahibi yapmış olması onun tüm sıkıntılarını unutturmuştu. Çocukları ve torunları arada sırada da olsa ziyaretine geliyordu. Bu da ona yetiyordu.