Kadın Bir Yazar

Yazarlar, belki de kendi duygularını ve düşüncelerini en çarpıcı bir şekilde ortaya koyan sanatçılardır. Çok basit hisleri bile karmaşık fakat etkileyici cümlelerle önümüze koyarlar ve kendilerinden bir parça bırakırlar. Virginia Woolf’un “Bir kadın olarak; ülkem yok.” cümlesi de basit sözcükler ile çok şey anlatır.
Virginia Woolf, 1882 ve 1941 yılları arasında yaşamış İngiliz yazardır. Kitaplarının çoğunda kadınlardan, feminizmden, kadın yaşantısından; bazılarında ise zihin ve ruh sağlığı problemlerinden bahsetmiştir. Genel olarak bu konulardan bahsetmesinin en büyük sebebi yaşadığı dönemdeki sosyal hayattır. Virginia Woolf’un yaşadığı dönemlerde 1800’lerden beri devam eden “Süfraj” hareketi zirvelerindeydi. Kadınlara oy hakkı kazandırmayı amaçlayan “Süfraj”, İngiltere’de 1918’de kısmen amacına kavuştu ve bu zamana kadar sayısız protesto yapıldı. Genç bir kız olarak bu protesto ve ayaklanmaları gözlemleyen Woolf, etrafında olan bitenin farkındaydı ve bu konularda yazmayı tercih etti. Her ne kadar feminist bi yazar olsa da, Virginia Woolf dönemin ondan beklentileri sebebiyle kendini rahatsız hissediyordu. Hayatının bir döneminde kendisi hakkında “29 yaşında hala evlenmemiş bir başarısız. Çocuğu da yok üstüne üstlük, ruhen hasta ve yazar falan da değil.” demiştir. Bundan bir süre sonra evlenmesine rağmen kendini hala eksik hissetmiş ve evliliğinin ilk yıllarında intihar girişimlerinde bulunmuştur. Ayrıca, hamilelik yaşayamadığı için kendini yetersiz bulmuş ve sırf bu yüzden kliniğe yatırılmıştır. Dönemin baskıları onu derinden etkilemiş ve her ne kadar bilinçli bir kadın olsa da bir ülkeyi bırak bir aileye bile kendini ait hissetmemiştir.
Bu kadar umutsuz bir cümle kurmasının bir başka sebebi de yaşadığı psikolojik problemlerdir. 15 yaşından beri ruhsal bunalım ve ağır depresyonla savaşan Woolf, 1941 yılında Ouse ırmağına kadar yürüdü, ceplerine taş doldurup suya gömüldü. Aslında cümlesini daha derin inceleyince probleminin bir ülkesi olmaması değil, kendini hiçbir yere ait hissetmemesinden kaynaklandığını fark ediyoruz. Bu sorun garip bir tesadüfle o dönemin çoğu ünlü kadın yazarında bulunmakta: Sylvia Plath, Emily Dickinson, Anne Sexton, Kate Chopin ve Virginia Woolf. Bu kadın yazarların çoğu kitaplarında feminizm ve ruhsal sağlık hakkında konuşmuş, bunalıma girmiş ve bazıları intihara bile kalkışmış. Hepsinin hemen hemen aynı dönemde yaşaması ve kadın haklarını önemsemesi bir tesadüf olmamalı. Evli kadınların hukuken ölü sayıldığı zamanlarda yaşayan bu kadınlar, sosyal beklentileri ve yaşadığı eşitsizlikleri yazılarına dökmüştür. Dönemlerinde kadın oldukları için ünlenmeseler de zaman geçtikçe hepsi fikirleri ile ünlü olmuş, klasik kadın yazarlardır.
Kısacası, Virginia Woolf’un kendini ait hissetmeyişi ve yaşadığı psikolojik problemler yaşadığı dönemdeki zorluklar ve dolduramadığı kalıplar yüzündendir. O ve onun dönemindeki çoğu kadın yazar, dönemin tüm kadınlarının bahsetmek istediklerini etkileyici bir dille anlatmış ve onların sesi olmuştur.

(Visited 100 times, 1 visits today)