Kaderin Tatlı Oyunu

Çevremdeki herkes sürekli benden gençlik anılarımı anlatmamı ister. Yaşlı olmanın en kötü tarafı da bu sanırsam. Onları hep “Ne gerek var eski defterleri açmaya?” diye geçiştiririm normalde. Ama bu sefer tesadüflerin gerçek olduğunu etrafımdakilere anlatmak için çok eski bir anı seçtim hafızamın derinliklerinden.

Hafızamın derinlikleri dediğime bakmayın. Çoğu zaman rüyalarıma bile giriyor bu anlatacaklarım. Ama olay 60’lı yılların yaz aylarında geçtiğinden bazı detaylar uçup gitti aklımdan geçen yıllarla beraber.

Çanakkale’de yaşıyordum o dönemler. Balık tutup tuttuğum balıkları satarak sağlıyordum geçimimi. Güzelyalı taraflarında denize yakın çok şirin bir evim vardı. Bahçemde çeşit çeşit çiçekler yetiştirirdim. Ruhumu dinlendirmenin en güzel yoluydu benim için bahçemin işleriyle ilgilenmek.

Komşularım da birbirinden kibar ve düşünceli kişilerdi. Neye ihtiyacım olursa olsun saatin kaç olduğunu umursamadan yardım ederlerdi. Ayda bir mutlaka yaptığımız meşhur pikniklerden de bahsetmezsek olmaz.

Bir pazar sabahı kordonda yürüyüş yaparken bir kadın sesi duydum. “Dikkat et!” diye bağırdı o ses bir anda. Bana mı seslendi anlamak için ona doğru hareket ederken yaklaşık bir metre kadar arkamdan yüksek bir ses geldi. Arkamı döndüğümde yandaki binanın balkonundan birkaç saksının düştüğünü gördüm. O kadın eğer bana seslenmeseydi… Şu an bu hikâyeyi anlatabiliyor olacağımı hiç sanmıyorum.

Kafamı tekrar kadının olduğu noktaya çevirdim ama kadın orada değildi. Sanki yer yarılmıştı da içine girmişti. Kafamı sadece yirmi saniyeliğine çevirmemiş miydim? Peki o zaman nereye kaybolmuştu bu kadın?

Ona hiç teşekkür edememiş olmak yıllarca içimi kemirdi. Hatta bir noktada acaba öyle biri hiç yok muydu, diye düşünmeye bile başladım. Sanki benim için gönderilmiş bir melekti. Hayatımı kurtardı ve kayboldu. Akıl alacak gibi değildi.

Yıllar geçti bu olayın üstünden. Ankara’ya taşınıp düzenli bir işe girdim. Zaman zaman düşünsem de artık çok kafa yormuyordum o kadının kim olduğu hakkında. Hayatıma birileri girip çıkmıştı ama hâlâ evlenmemiştim. Özellikle annem olmak üzere tüm ailem başımın etini yiyordu bu konuda.

Hayatım bu şekilde akıp giderken bir gün oturduğum bir kafede tanıdık bir sima gördüm. İlk kim olduğunu çıkaramadım. Liseden biri olabileceğini düşünürken anladım karşımdakinin hayatımı kurtaran kadın olduğunu. Mümkün müydü böyle bir şey?

İşte bu, gözlerine bakarken tekrar tekrar âşık olduğum, uğruna her şeyi yaptığım eşimle tanışma hikayemdi. Düğünümüzde de herkese karşı çıkıp beyaz bir gelinlik giymek yerine onu ilk gördüğüm gün giydiği kırmızı elbisesini giymişti. Gördüğüm en güzel şeydi. Beraber hayatımın en güzel yıllarını yaşadığım kadını tüm bu güzel anılara rağmen 1990 yılının Kasım ayında kanserden kaybettim. Ama kader bizi daha önce de bir araya getirdiği gibi bir sonraki hayatta da bir araya getirecek. Bundan hiç şüphe etmiyorum.

(Visited 14 times, 1 visits today)