Kaderin Kırmızı İpi

Bir Distopya’nın içinde yaşamak elbette kötüdür, peki Ütopya sanıldığı gibi insanlara mutluluğu vaat edebilir mi?

 

Efsaneye göre birbirlerinin kaderi olan insanlar yaratılırken serçe parmaklarından görünmez kırmızı bir iple birbirlerine bağlanırlarmış. Bu ip esnesede kördüğüm olsada asla kopmazmış. Ne olursa olsun kader o iki insanın yolunu kesiştirirmiş.

 

Bölüm 1- Distopya

 

Xander sıradan bir özel sektör çalışanı ve sıkıcı rutinleri olan genç bir adamdı. O gün yine her zamanki gibi işleriyle uğraşmış ve her şeyi aynı yapmıştı. Hayatı renksiz ve içinden istese bile çıkamadığı bir döngü içinde yaşamak ona ağır gelmeye başlamıştı. Öyle ki her gün bir dakika bile oynamadan beşi yirmi iki geçe geldiği evine içindeki bıkkınlıkla baş etmeye çalışırcasına ağır hareketlerle beş buçukta gitmişti. Bu hareketine sevinmeli miydi yoksa üzülmeli miydi artık onu bile kestiremiyordu. Eve girer girmez ellerini yıkar ardından üstünü değiştirip yemeğini yerdi. Bugün sanki o kadar da aç değildi. Tek istediği hemen sıcak yatağına girip uyumaktı. Ve öyle de yaptı. Yatmadan önce düşündü “Çok mutsuzum, başka bir hayatım olsa bu kadar sıkıcı yaşamazdım!”

 

Xander gözlerini yavaşça açtı her zaman yattığı yatağı sanki bu kez fazla sert ve rahatsızdı. Daha sonra yüksek bir gürültü işitti ve yataktan sıçrayarak kalktı. Birkaç dakikalık şokun ardından içinde bulunduğu odanın kendi odası olmadığının bilincine vardı. “Burası da neresi böyle?” diye mırıldandı kendi kendine. Oda rutubetli ve boş denilecek kadar az eşyalıydı. Sadece yamaları olan kahverengi bir koltuk, rahatsız bir yatak, kırık bir masa ve bir sandalye. “Ben buraya nasıl geldim?” dedi isyan edercesine. Rüyada olduğunu düşündü. Ancak “Hiçbir rüya bu kadar net olamaz.” diye geçirdi aklından. Kapının çaldığını duyunca kapıya yaklaştı (Oda zaten üç adımlıktı.) yavaşça kapıyı açtı, kapı gıcırdayarak açıldı. Karşısında kaşları çatık bekleyen mavi gözlü bir adam duruyordu. Kıyafetlerine bakılacak olunursa bir askerdi. “Bay Maximillian, öyle değil mi?” asker kafasını kaldırmadan Xander’a kaçamak bir bakış attı. Nedense Xander adamın gözlerine bakınca tarif edemediği bir huzursuzluk hissetti. Xander sadece kafasını sallayarak adamı onayladı, bunun üzerine asker devam etti “Ben Seth Gorgon, Araf’tan geliyorum yani anlayacağınız askerim. Aldığımız ihbara göre sabah altıda Álapak’ta bulunmanız gerekiyordu ancak gördüğüm kadarıyla siz işinizi aksatıyorsunuz, öyle ki sanırım yataktan bile daha yeni kalktınız. Doğru mudur?” Xander şaşkınlıkla Seth’e baktı, Álapak da neresiydi? Peki ya Araf? Anlaşılan o ki burada kurulu bir düzen vardı, kendi yaşadığı yerdekinden çok farklı bir düzen. Aklına gelen ilk fikri kullanmaya karar verdi, hızlı düşündü ve” Afedersiniz, neden bahsettiğinizi anlamıyorum. Tek hatırladığım kafamda bir zonklamayla uyanmışım. Buraya yabancı hissediyorum. Sanırım kafamı vurup bayılmışım. Álapak neresi?” Seth, Xander’in dedikleri üzerine şaşkınlığını gizleyemeden “Hiçbir şey hatırlamıyor musunuz Bay Maximillian?” diyiverdi. Xander adamın üstündeki kıyafetleri ve rütbesini göz önünde bulundurularak ondan daha önemli biri olduğu hissiyatına vardı ve “Hayır efendim.” dedi kısık sesle. Seth ilk kez böyle bir durumla karşılaşıyormuş gibi görünüyordu “Beni takip edin.” dedi ve hızla yürümeye başladı. Xander da hızlı adımlarla Seth’i takip etti. Xander gri bir apartmanın en üst katında olduğunu dairesinden (Daire demeye bin şahit ister.) çıktığında anladı. Aynı apartman gibi gökyüzü de griydi hatta çoğu şey griydi. Canlı tonlarda renklere sahip hiçbir şey yoktu ama gri dışında siyah, kahverengi ve beyaz da vardı. Xander, askeri takip ederken içinin sıkıldığını hissetti. Etrafta az insan dolaşıyordu ancak hepsinin çok fazla ortak özelliği vardı. Mesela hepsinin suratı asıktı, hepsi gri veya kahverengi giyinmişti. Xander “Burası o kadar kötü ki, sanki bir distopyanın içindeyim.” diye geçirdi aklından. Beş dakika kadar yürüdükten sonra bir binanın önünde durdular içeri girdiler ve beyaz önlüklü, doktor olduğundan emin olduğu bir adamın yanında durdular. Doktor “Şikayetiniz neydi?” diye sordu. Xander etrafı incelerken Seth doktora “Bu Kordar’lı hafızasını yitirmiş. Gerekeni yapınız Bay…” dedi ve duraksadı sonra doktorun yaka kartındaki ismi okudu “Bay Galen.” onlar konuşurken Xander etrafı inceliyor bir yandan da konuşmalarına kulak misafiri oluyordu “Demekki burası Kordar.” diye geçirdi içinden. Xander etrafı incelemeyi bitirip doktora döndüğünde Seth çoktan oradan ayrılmıştı. “Bir sürü yer ismi duydum ama hiçbirinin adını hatırlamıyorum.” dedi Xander kafasını kaşırken. “Hafızanızı kaybettiyseniz normal. Kafanızda bir acı ya da şişkinlik hissediyor musunuz? Ben de kontrol edeceğim fakat önce sizi dinlemek isterim.” doktor şüpheli görünüyordu, yanlış bir şey der ise veya çelişen ifadeler kullanırsa kim bilir Xander’in başına ne gelirdi. O yüzden duraksadı ve kelimelerini özenle seçti ve cümlelerini titizlikle kurdu “Uyandığımda başımda bir acı hissettim, yataktan çıktığımda ise başım döndü ancak kafamı yokladığımda bir yara veya şişkinlik olmadığını fark ettim.” dedi. Aldığı beden dili eğitimlerinden yalan söyleyen insanlar neler yapar biliyordu, hiçbirini yapmadığından emin oldu ve devam etti “Şimdiyse ağrı bile hissetmiyorum.” doktor, Xander’i dikkatle dinledikten sonra cevap vermedi ve sessizce muayene odasına doğru ilerledi. Bir dakika geçmeden elinde bir ışıkla geri geldi. Büyük ihtimalle Xander’in bilincinin açık olup olmadığını öğrenmek için kullanacaktı bunu. Bay Galen, ışığı Xander’in gözlerinde gezdirdi ve daha sonra “Hiçbir şey hatırlamıyorsanız size yardım edecek birini bulmalısınız. Aksi takdirde burada uzun süre hayatta kalamazsınız.” dedi. Xander şaşkınlıkla doktora baktı, O sırada doktor yanlarından geçen kadına seslendi “Mara, bakar mısın?” diye, kadın suratsızdı ancak kendine seslenildiği duyunca yüzüne sahte olduğu belli olan bir gülümseme yerleştirerek Xander ve Bay Galen’a döndü “Merhaba Bay Galen, yardım edebileceğim bir şey var mı?” dedi. Doktor, kadına doğru bir adım attı ve sessiz olduğunu düşündüğü bir ses tonuyla ricada bulundu “Bu adam hafızasını kaybetmiş, düzeni hatırlamıyor. Benim işlerim var, ona etrafı tanıt ve kuralları anlat.” ancak Xander hepsini duymuştu. Doktor muayenesine gitmek üzere uzaklaşınca kadın, Xander’ı süzdü ve “Merhaba ben Mara Eris Morfran. Kordar’da yaşıyorum, aynı senin gibi.” dedi. Xander “Memnun oldum ben Xander Maximillian.” dedi. Mara devam etti “Ben de mumun oldum ancak yönetimdekiler düzene uymazsan senin yaşamana izin vermezler ama hemen telaşlanma çünkü sana burayı anlatıcam ancak çok vaktim yok, burada yaşıyor olabilirim ama sizden daha değerliyim. Álapak’ta yaşayan bir hanıma hizmet ediyorum.” son cümleleri büyük bir kibirle söylemişti ki bu Xander’i fazlasıyla rahatsız etti. Mara devam etti “Şanslıysan sen de ölmeden önce Álapak’ı görebilirsin.” dedi anlatmaya başlamadan önce “Burada düzen aslında o kadar da karmaşık değildir. Kordar senin benim gibi talihsizlerin olduğu yerdir. Bir nevi eski dünya distopyası varsayabilirsin burayı. Çocuklar eğitim görmez daha doğrusu görmelerine izin yoktur çünkü ne kadar çok okumuş olursa o kadar çok isyan olur. Dış dünyayı görmeden, Álapak’ı hayal ederek büyürlerse çoğu içlerindeki umudu kaybetmemek için baş kaldıramaz hoş baş kaldıranların sonu da içler acısı. Onun dışında yemekler neredeyse her gün aynıdır ve sıcak bir şeyler yemeyi beklersen hayal kırıklığına uğrarsın. Herkes sefalet içindedir çoğu mutluluk nedir bilmez, çünkü insanlar sadece somut şeylerle mutlu olmayı bilir. Aslında kendi distopyalarını kendileri hazırladılar anlayacağın.” dedi Mara ve arada derin bir nefes aldı konuşmaktan bitkin düşmüş gibi ama hemen ardından devam etti” Bir de Araf vardır orada yalnız askerler kalabilir. Ne Kordar’a ne de Álapak’a benzer, aslında aynı eski dünya düzenidir. Bazıları çok çalışır, dövüşmesini öğrenir, yüksek mertebeli bir asker de bunu gördü mü hayatı kurtulur çocuğun. Tabii Kordar’daki çocuklar daha çok ister asker olmayı. Askerlerin işi de kolay değildir ama tam Álapak’la Kordar’ın arasında bulunur Araf. Düzeni sağlar askerler Kordar’dan Álapak’a geçişi engellerler. Tabii benim gibi izini olan geçer, orası ayrı.” yine biraz durakları Mara, Xander’ın onu dinlediğinde emin olduktan sonra devam etti “Álapak ise bildiğin eski dünya ütopyasıdır. Herkes mutludur. Çocuklar eğitimli, güzel giyimlidir. Her çeşit yemek bulmak mümkündür orada. Ah Álapak, Álapak!” dedi ve arkasını döndü “Görüşürüz Xander, unutma kuralları kırarsan onlar da senin kafanı kırarlar. Düzene uyarsan belki şans senin de yüzüne güler, Álapak’a veya Araf’a geçebilirsin.” dedi. Xander’ın kafası karışmıştı Mara çok uzaklaşmadan arkasından seslendi “Peki neden insa-” cümlesini bitiremeden Mara araya girdi “Unutma kuralları kırarsan onlar da senin kafanı kırarlar.” diye tekrar etti arkasına bakmadan, yürümeye devam ederek.

 

Bölüm 2- Ütopya

 

Victor, çiçeği burnunda bir fotoğrafçı ve genç bir öğretmendi. Çok sevdiği nişanlısı Lola, onu aldattığından beri büyük bir hüzün içindeydi. O gün bir fotoğraf sergisine katılmış ve orada yanından hiç ayırmadığı şanslı bilekliğini kaybetmişti. “Keşke başka biri olarak doğmuş olsaydım. Daha şanslı biri olarak.” diye söyleniyordu evine vardığında. Eve girer girmez yatağına yatmış ve hemen uykuya dalmıştı. Victor uyandı, gözlerini açmadan yatağında gerindi. Victor, alarmının sesinin sağır edici türden olduğuna emindi çünkü onu ayılmak için özel seçmişti. Kurmayı unutmuş olmalıydı ki o sesi duymamıştı aksi takdirde alarm çaldıysa o sesi duymamak imkansızdı. Gözlerini yavaşça araladı ve “Neredeyim ben?” diye korkuyla irkilmesi bir oldu, o sırada elini yatağın kenarına vurdu, acıdan yüzünü buruşturdu. Burası onun mütevazı dairesi değildi, burası lüks bir otel odasından farksızdı. “Rüyada mıyım acaba?” diye geçirdi aklından “Ama rüyada olsam nasıl acıyı hissedebilirim ki?” diye ekledi iç sesine bu sefer mırıldanarak. Ayağa kalktı ve odanın içinde bir kaç tur attıktan sonra “Bir şeyler yapmalıyım.” diyip kapıya yöneldi. Kapı kolunu sıkıca kavradı ve kapıyı açmasıyla otuzlu yaşlarda koyu tenli bir kadınla göz göze gelmesi bir oldu. Kadın elindeki gazeteyi Victor’a uzatırken “Günaydın Bay Petros, gazetenizi getirdim.” dedi. Victor’un şaşkın bakışlarını görünce kadın “Ah, kendimi tanıtmadım, ben Mara Eris Morfran Kordar’dan buraya Bayan Fallon’a hizmet etmek için geliyorum, birkaç kere karşılaşmıştık ama tabii beni hatırlamamanız normal. Gelirken size de gazete getirirsem memnun olursunuz diye düşündüm, duyduğum kadarıyla yanınızda çalışan hizmetli hayatını kaybetmiş.” diye ekledi. Victor, kadını bir süre ifadesizce izledikten sonra “Haklısınız sizi hatırlamıyorum.” dedi ve devam etti “Çünkü ben hiçbir şey hatırlamıyorum.” dedi. Mara şaşkınlıkla Victor’a baktı ve “Bu çok acayip.” diye mırıldandı kendi kendine. Victor bunu duydu ve “Acayip olan nedir? Buraya nasıl geldiğimi biliyor musunuz?” diye sordu. Mara “Onu maalesef bilmiyorum efendim ancak bugün hiçbir şey hatırlamayan birini daha gördüm.” dedi ve devamında “O Kordar’lı.” diye ekledi. Victor “Kordar mı?” diye sordu şaşkınlıkla, daha önce hiç bu ismi duymamıştı. Mara, Victor’a aynı Xander’a anlattığı gibi düzeni anlattı. Victor duyduklarından sonra bunun bir rüya olmadığına emin oldu. Çünkü bu olsa olsa bir kabus olabilirdi. Victor kafasının karıştığını belli eden bir ifadeyle “Peki neden insa-” cümlesini bitiremeden Mara araya girdi “Özür dilerim efendim lafınızı bölüyorum ama burada söz sahibi insanlar, kuralları kıranların kafalarını kırarlar.” dedi. Victor bunun üzerine “Kordar’a gittiğinizde hafızasını kaybeden adamı bulup bana getirebilir misiniz?” diye sordu, mutlaka onunla konuşmalıydı. Mara “Üzgünüm efendim ama bunu yapamam Kordar’lı biri ancak hizmet etmek için Álapak’a girebilir.” dedi. Victor “Öyleyse hayatını kaybeden hizmetlimin yerine o adamın yeni hizmetim olmasını istiyorum.” dedi, Mara bunu duyunca “Öyleyse yarın onunla birlikte geliriz efendim.” dedi ve yan dairenin kapısını çaldı.

 

Bölüm 3- Aitlik

 

Xander, Mara ile konuştuktan sonra eve dönerken yan dairede kalan adam ile tanışmış ondan öğrendiğine göre Xander, Kordar’da bulunan Merpis’te çalışıyormuş. Ancak oranın ne iş yaptığını çoğu kişi bilmediğinden adam Xander’a ne iş yaptığını söyleyememişti. Seth isimli asker işyerine haber vermiş böylece Xander’a işe gitmesi için bir haftalık zaman tanınmıştı. Gitse bile orada ne yapacağını bilmiyor, bu yüzden geriliyordu. Bir hafta elbet geçecekti. O gün odasından hiç çıkmamıştı. Kapının çaldığını duyunca yavaş adımlarla kapıya ilerledi ve kapıyı açtı. Karşısında Mara duruyordu “Merhaba Mara.” dedi Xander. Mara yine sahte bir gülüşle “Şanslı insan çok gördüm ama senin kadar şanslısını hiçbir yerde görmedim!” dedi. Xander “Neden?” diye sordu. Mara Álapak’ta olanları Xander’a anlattı ve sonra birlikte Álapak’ın yolunu tuttular. Yaklaşık yirmi dakika kadar yürüdüler ve Xander artık ilerideki mavi gökyüzünü görebiliyordu “Burası Araf olmalı.” diye geçirdi içinden. Yol boyunca ikiside hiç konuşmamıştı otuz dakika kadar daha yürüdükten sonra Xander ilerideki mükemmel manzarayı fark etti. “İşte Álapak.” dedi Mara sessizliği bozarak. Beş dakika sonra da artık lüks bir rezidansın önüne gelmişlerdi. “Geldik Xander, yedinci kata çıkacağız.” dedi Mara. İçeri girdiler ve asansöre binip yedi yazan düğmeye bastılar. Asansörden indiklerinde Mara, Victor’un Audra ile konuştuğunu gördü ve kulak misafiri olmaya karar verdi. “Ben de Audra Reina Fallon.” dedi Mara’nın efendisi büyük ve samimi bir gülümsemeyle. Sonra Audra da Victor da, Mara ve Xander’in varlığını fark edip bakışlarını onlara yönelttiler. Mara hızlıca efendisinin dairesine girdi. Audra da Xander’a selam verircesine kafasını salladıktan sonra dairesine girdi. Victor, Xander’a baktı ve “İçeri gir, sana sormam gereken şeyler var.” dedi. İçeri girdiklerinde Victor kendini tanıttı “Ben Victor Petros ve buraya ait değilim.” dedi. Xander da şaşkınlıkla Victor’a baktı ve “Ben de Xander Maximillian. Ve ben de buraya ait değilim ayrıca buraya nasıl geldiğim hakkında en ufak bir bilgim bile yok.” dedi. Daha sonra Xander ve Victor buraya nasıl gelmiş olabilecekleri ve gerçek hayatları hakkında konuştular. Victor da Xander da buraya ait değildi daha da kötüsü herkes onların buraya ait olduğunu düşünmesiydi.

Bölüm 4- Paralel Evrenler 

Paralel Evren Nedir? Paralel Evren Gerçekten Var Mı?

“Celestia.” dedi “O size yardım edebilir.” diye ekledi sonra.

-20 dakika önce-

O gün uzun bir konuşmamın ardından Xander ve Victor güçlü birine olayı anlatmaya karar vermişlerdi ve Victor, Xander’e “Audra, o bize yardımcı olabilir iki dakika sohbet ettik ve onun kadar kararlı ve güçlü bir kadın görmediğimi düşünüyorum.” dedi. Xander “Ona nasıl güvenebiliriz ki Victor?” diye sordu umutsuzca. Victor “Başka çaremiz yok Xander. Ben sana nasıl güvendiysem, sen bana nasıl güvendiysen, Audra’ya da öyle güveneceğiz.” dedi. Victor’un kaldığı daireden çıkarak Audra’nınkine doğru ilerlediler (Zaten iki daire birbirine çok yakındı.) İçeri girdiler ve Audra’ya her şeyi anlatmaya başladılar. Sonra Mara içeri girdi ve anlatmaya ara verdiler, içeride büyük bir sessizlik oluştu. Audra “Mara’dan zarar gelmez. O sadıktır.” dedi. Bunun üzerine Xander “Öyle diyorsan devam edelim.” dedi isteksizce. Victor “Anlayacağın şimdi buradan kurtulmamız gerek ve senin yardımın olmadan yapamayız Audra, sen burayı biliyorsun ayrıca güçlü ve gözü kara bir kadınsın yani bize yardım edebilirsin.” dedi ve Xander, Victor’un cümlesini şu soruyla devam ettirdi “Ne diyorsun, bize yardım edecek misin?” bunu sorarken stresli olduğu belliydi. Audra bir Xander’a bir de Victor’a baktı “Celestia.” dedi Audra “O size yardım edebilir.” diye ekledi sonra. “Celestia da kim?” diye sordu Xander. “O bir cadı.” diye yanıtladı Audra “Kordar’lı.” dedi ardından. Bunun üzerine Xander, Victor ve Audra Kordar’a gitmek için yola çıktılar. Herkes Kordar’a girebilirdi ancak Álapak’lılar ve hizmetçileri sadece Álapak’ta bulunabilirlerdi. Yaklaşık bir saatlik bir yürüyüşün ardından etraftakilere sorarak, yemyeşil bir ormana vardılar. Ormanın derinliklerindeki kulübeye vardıklarında Celestia’yı çimlere oturmuş, meditasyon yaparken buldular. Celestia onların varlığını hissetmiş ve hemen gözlerini aralamıştı “Hoşgeldiniz, işi düşmeyen kimse buraya gelmez. Söyleyin neye ihtiyacınız var?” dedi. Xander bir adım öne çıktı “Merhaba ben Xander ve-” dedi ancak Xander cümlesini tamamlayamadan Celestia onun için tamamladı “Ve bu evrene ait değilsin. Hatta yanındaki de değil.” dedi. Victor’u işaret ederek. Victor “Ben de Victor ve evet buraya ait değiliz ancak evrenden kastınız nedir anlayamadım.” dedi. Celestia ayağa kalktı “Paralel evrenleri daha önce duyduğunuzu düşünüyorum.” dedi ve Victor ve Xander’a imalı bakışlar attı.

 

Bölüm 5- Doğru Yanıt

 

“Celestia Estelle Phoenix, size yardımcı olacağım.” dedi cadı elini uzatarak, daha sonra hepsiyle el sıkıştı. “Aslında yapmanız gereken kolay ama sizin gibi başka bir evrenden gelmesede burada sıkışmış olduğunu hisseden insanlar var. Şimdi söyleyin, onları kurtarıp mı evinize dönmek istersiniz, yoksa sadece kaçarak mı?” diye sordu Celestia. Xander “Yardım etmekten zarar gelmez.” dedi ve Victor’a baktı. Victor kafasının yukarı aşağı sallayarak onayladı. Celestia “Doğru yanıt.” dedi. Xander “Doğru veya yanlış yanıt mı vardı?” diye sordu. “Her sorunun doğru ya da yanlış yanıtları vardır Xander.” dedi. Audra “Ben de sizinleyim. Şimdi ne yapıyoruz?” diye sordu merakla. Celestia “Eğer eminseniz silah getireceğim. Unutmayın kabul ettiniz ancak bu çok zor olacak.” dedi. Xander, Celestia’ya baktı ve “Eminiz.” dedi. Celestia kulübesine girdi ve bir dakika içinde iki kılıç ve bir ok ile geri gelmişti. Audra tereddüt etmeden eline yerde duran kılıçlardan birini aldı. Xander, Victor’a baktı ve “Ben ok atmayı biliyorum, oku almam daha doğru olur.” dedi. Victor “Ben de eskrim dersleri almıştım.” dedi yerdeki kılıcı alırken. Celestia da omzuna bir çanta aldı ve “Şimdi saraya gitmemiz lazım, orada bu düzenin kurucuları var. Onları yenebilirsek herkes kurtulur.” dedi. Daha sonra yürümeye başladılar. Uzun bir süre yürüdükten sonra Araf’a varmışlardı. Araf’tan geçerlerken bir asker onları durdurdu. Xander, askeri hemen tanıdı “Seth Gorgon.” dedi içinden. Seth de onu tanımış olmalıydı çünkü bir süre sadece Xander’a baktı, ardından “Xander Maximillian, hafızan yerine geldi mi?” diye sordu. Xander hemen Celestia’ya baktı ve Celestia’nın telepati yoluyla ona “Evet.” demesi gerektiğini söylediğine yemin edebilirdi. Hemen ardından “Evet.” dedi. Seth onlara yaklaştı ve durduk yere anlatmaya başladı “Bu düzene karşıyım ve sizi yolda konuşurken duydum. Beni de aranıza alın. Size yol gösteririm, sizinle savaşırım.” dedi. Victor bunu duyunca işlerine yarayacağını düşünerek “Olur. Bize katıl. Ben Victor Petros ve bunlar da Audra Reina Fallon, Celestia Estelle Phoenix ve Xander’la zaten daha önceden tanışmışsınız.” dedi. Seth “Memnun oldum ben de Seth Gorgon.” diyerek kendini tanıttı. Ve yola çıktılar.

 

Bölüm 6- Saray

 

Uzun bir yürüyüşten sonra Álapak’a varmışlardı. Şimdi saraya girmeleri gerekiyordu. Seth “Saraya askerleri alıyorlar, sizi içeri bir şekilde sokabilirim.” dedi ve önden ilerlemeye başladı. Diğerleri de arkadan Seth’i takip ettiler. Seth muhafızlarla konuşmaya başladı. O sırada Celestia “Hayır, olamaz! Bu bir tuzak. Seth bize yardım etmiyor bizi yöneticiye teslim edecek. Çabuk silahlarını verin.” dedi endişeyle. Hızla silahları çantasına attı ve bir kaç sözcük mırıldandı. O büyük silahlar küçücük çantaya nasıl sığmıştı? Tam kaçacaklarken hepsini yakaladılar ve zindanlara attılar. Zindana götürülürken Xander’in son hatırladığı şey Seth’in sinsi sırıtışıydı. Audra ve Victor, Xander ve Celestia zindanlara ikişer olarak atılmışlardı. Xander, Celestia’ya döndü “Peki senin hikayen ne Celestia?” diye sordu. Celestia, Xander’a baktı ve sonra yanıtladı “Ben aslında Álapak’taydım, kendi Kordar’ımı kendim oluşturdum. Hakkını yememek lazım hayatta çok yardım etti ve birkaç tane de yan karakter.” sonra devam etti ve “İnsan mutsuz olduğu evreni kendi var eder Xander.” dedi. Birkaç dakika sonra bir muhafız geldi “Kalkın yönetici sizi bekliyor.” dedi. Ve kilitleri açtı ardından ilk ayağa kalkan Celestia oldu “Çantamı alabilir miyim? İçini kontrol edebilirsiniz, temiz. O çantanın benim için değeri büyük, aile yadigarı.” dedi. Xander “Demekki orada büyü mırıldanmıştı.” diye geçirdi içinden, Celestia’ya büyük bir hayranlık duyduğunu hissetti, daha önce hiç kimseye duymadığı türden bir hayranlık…

 

Bölüm 7- Veda Değil

 

İhtişamlı bir salona girdiler. Altın varaklar, kristaller… Uzun bir elbise giymiş, saçı topuzlu, arkası dönük bir kadın salonun tam ortasında duruyordu “Bravo, çok zekisiniz. Beni öldürüp dünyayı eski haline getireceksiniz öyle mi?” dedi kahkaha atarak. Sonra önünü döndü ve Audra başta olmak üzere herkes şaşkınlıktan ağzı açık bir şekilde kadına baktı. “Mara! Ama nasıl, başından beri yönetici sen miydin?” dedi Xander. Audra hızlı adımlarla kadına yanaşmaya çalıştı ancak o sırada, Seth atılıp onu tuttu. Victor sinirle elini Celestia’nın çantasına attı ve çantadan iki kılıç çıkardı. Koşarak Mara’ya yaklaştı ve o sırada içeri bir düzine asker girdi. Bunu gören Victor ani bir hareketle Seth’e tekme attı ve onu yere serdi. Audra ile Victor koşarak Celestia ve Xander’ın yanına geldiler. Bu sırada Xander eline çoktan okunu almış, Celestia da yere beyaz bir çember açmıştı. “Çemberin içine girin ve ne olursa olsun içinden çıkmayın.” dedi Celestia ve ekledi “Çemberin içinden çıkarsanız sizi koruyamam.” diye. O bunları söylerken Xander çoktan beş askeri halletmişti. Geriye kalan yedi askerden üçünü Audra ve birini Victor çembere yaklaştıklarında yaralamıştı. Bunu gören diğer üç asker geriye çekilmişlerdi. Xander’in okları tükenmişti. Celestia ayak seslerini duyduğunda diğer muhafızlarında salona yaklaştıklarını fark etti ve çemberi koruyan kalkanı tutarken aynı anda hemen kapıya bir kilit büyüsü yaptı. Mara’nın kenara sıkıştığını düşünen Victor çemberin içinden çıkarak Mara’ya doğru koşmaya başladı ve Seth’i yaralayarak Mara’nın yanına vardı. Ancak Víctor, Mara’nın yüzünde endişe yerine sinsi bir sırıtış belirdiğini gördüğünde bir şeylerin ters gittiğini anladı. Victor kılıcını havaya kaldırdığı sırada Celestia “Hayır!” diye acı bir çığlık attı. Victor birden arkasında bir hareketlilik olduğunu fark etti, askerler hemen arkasında olmalıydı. O sırada Victor’un dikkatinin dağıldığını fark eden Mara ona çelme taktı. Victor yere düştü ve bir ıslaklık hissetti, elini yavaşça yerden kaldırdı ve gördüğü şey onu dehşete düşürdü. Kan. “Ölüyorum.” diye geçirdi içinden Victor. Ama canı hiç yanmamıştı. Arkasına döndü ve yere yığılmış Audra’yı gördü. Onu korumak için kendini feda eden Audra’yı. Victor ayağa kalktı ve Audra’nın yanında dizlerinin üzerine çöktü, onu kollarının arasına aldı. Celestia ve Xander koşarak Victor ve Audra’nın yanına vardılar. Celestia sinirle Mara’ya doğru ilerledi ve suratının ortasına bir yumruk attı. Mara yere yığıldı. Xander, Celestia’nın yanına koşup yerden aldığı oku Mara’ya sapladı. Daha sonra Victor ve Audra’nın yanına koştular. “Seni seviyorum Audra, lütfen dayan. Çıkacağız bu cehennemden.” dedi Victor gözlerinden yaşlar süzülürken ve ardından Celestia’ya dündü “Bir şeyler yap Phoenix, yalvarıyorum kurtar onu. Bir iksir veya büyü olmalı!” dedi. Celestia “Düşünüyorum.” dedi ve Audra’nın kulağına eğildi “Odaklan Audra gerçekliğini değiştirmeye çalış. Çok iyi odaklanman lazım, biliyorum zor ama yapabilirsin. Beynini kandır, beş duyu organınla orada olduğunu hissetmeye çalış Victor ve Xander’in geldiği evrende olduğunu.” dedi. Audra sadece “Ölüyorum.” diyebildi. Celestia hemen atıldı” Evet, evet doğru ölüyorsun ama bedenen. Zihnin ölmüyor. Dediğimi yap, hemen!” diye bağırdı. “Tamam.” dedi Audra ve Victor’a baktı “Biz kazandık, değil mi?” dedi. Victor, Audra’nın altına bir öpücük kondururken fısıldadı “Biz kazandık.” diye. Audra’nın gözleri ağır ağır kapandı. Yaklaşık yarım saat gözlerinde yaşlarla Audra’nın gözlerini açmasını beklediler ancak Audra gözlerini açmadı.

 

Bölüm 8- Başka Bir Evrende

 

Celestia, Xander ve Victor’a nasıl evlerine gideceklerini anlattı. “Siz gidince yalnız kalmayacağım.” dedi, Xander’in aklını okumuştu yine. “Başka bir evrende tekrar birlikte olacağız değil mi?” dedi Victor. “Audra başardıysa orada olacaktır.” dedi Celestia kafasını yere eğerek. “Peki ya sen?” diye sordu Xander ve içinden “Birisi bana böyle bir şeyin olacağını söyleseydi, imkansız derdim.”, Celestia kafasını yerden kaldırdı ve “Ben hep seninle olacağım Xander. Ve unutma hiçbir şey imkansız değildir.” dedi ve ekledi “Başka bir evrende olsanda…”

 

Bölüm 9- Kaderin Kırmızı İpi

 

“Nasıl olcak o?” diye sordu Xander. Celestia anlatmaya başladı “Efsaneye göre birbirlerinin kaderi olan insanlar, yaratılırken serçe parmaklarından görünmez, kırmızı bir iple birbirlerine bağlanırlarmış. Bu ip esnesede kördüğüm olsada asla kopmazmış. Ne olursa olsun kader o iki insanın yolunu kesiştirirmiş.” be devam etti “Farklı evrenlerde olsalar bile.” diye.

 

Xander ve Victor o gece birbirlerine kendi evrenlerindeki adreslerini verdiler ve Celestia’nın dediklerini yaparak uykuya daldılar.

 

Sabah Victor gözlerini açtığında kendini evinde buldu. Yatağından çıkıp hazırlandı ve Xander’in verdiği adrese doğru yola çıktı. Aynı şekilde Xander da kalkmış, hazırlanmış ve yola koyulmuştu. Yolda karşılaştılar ve yaşadıklarının bir rüya olmadığı kesinleştirmiş oldular. Bir kafeye girip sert birer kahve içmeye karar verdiler. Oturdukları kahvede kahvelerini yudumlarken arkalarından yaklaşan iki kişi gözlerini kapattılar aynı anda “Biz kimiz?” diye soru yönelttiler. Xander ve Victor şaşkınlıkla ayağa kalktılar ve Celestia ile Audra’yı gördüler.

“Ben de seni seviyorum Victor.” dedi Audra Victor’a sarılırken. Xander, Celestia’ya baktı ve Celestia ise sadece “Kaderin kırmızı ipi.” diyip Xander’a göz kırptı.

(Visited 83 times, 1 visits today)