Mert ve Berk 17, Burak ve Güney 18 yaşındadır ve birbirleriyle iyi arkadaştırlar. Ormanda kamp yapmak için yola çıkmışlardı.Yolda giderlerken yemek için durmaya karar verirler. Mert bir an önce ormana gitmek istediği için durmak istemez, “yolcu yolunda gerek” der. Diğerleri onu kırmaz ve kamp yerine kadar giderler. Güney, yol boyu çok heyecanlıdır, sürekli daha gelmedik mi diye sormuştur. Araba durunca Mert ona “işte geldik, sabreden derviş muradına erermiş.” demiş.
Kamp yeri çok güzelmiş çadırlarını kurup eşyalarını dizmişler. Karnı acıkan Güney ne zaman yemek yiyeceğiz demiş. Mert “Terazi var tartı var, her şeyin bir vakti var. Önce ateş yakmalıyız” demiş. Dört arkadaş ateş yakmak için ormana odun toplamaya gitmişler. Kuru dalları ararken bir anda altlarındaki yer kaymış ve çukura düşmüşler. Berk ağlamaya başladığında Mert “korkma kardeşim, korkunun ecele faydası yok. Bir çözüm bulacağız merak etme”, demiş. Şaşkınlık içinde kendilerini nasıl kurtaracaklarını düşünmeye başlamışlar. Her biri bir şeyler söylemeye başlamış, ancak Burak hiç konuşmamış. Mert, Burak’a “neden küçük dağları ben yarattım, havasındasın, yoksa bilip de söylemediğin bir şey mi var? Gerçi gülü seven dikenine katlanır ama “biz seni böyle de seviyoruz” demiş. Gülüşmüşler, Burak “kim bizi neden yakaladı, onu düşünüyordum,” demiş. Mert atılmış, bizim gibi yaramaz çocukları kim ne yapsın.
“Acı patlıcanı, kırağı çalmaz” demiş. Çukurdan kurtulmak için etrafı incelemeye başlamışlar, Güney sevinçle bağırmış “burada bir ip var” diye. Burak ip ne işimize yarar ki demiş. “Sabredin arkadaşlar bir fikrim var, sabrın sonu selamettir.” demiş Mert.
İpi yukarıdaki ağacın dalına atabilirsek, ona tutunarak kurtulabiliriz, demiş. Mert ve diğerleri bu fikri beğenmiş ve sabırsızlıkla hemen yapalım demişler. Ama Mert “sabah ola hayrola”, hem gece çıkıp yolumuzu nasıl bulacağız. Dışarıda kurt sesinden ve rüzgârdan başka bir şey duyulmuyor.
Güney sinirlenmiş ama ben çok acıktım sabahı bekleyemem demiş. Mert “Sakin ol Güney! Öfkeyle kalkan zararla oturur.” demiş. Herkes ikna olmuş ve birbirlerine söz vermişler. “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” demişler, Mert “pilavdan dönenin kaşığı kırılsın” demiş ve uyumaya karar vermişler. Yalnız içlerinden birini gece korkmamak için gözcü olarak seçmişler, çünkü Mert “su uyur, düşman uyumaz.” demiş. Sabaha doğru çocukların hepsi uyumuş.
Sabah erkenden ayılar için tuzak kuran avcı tuzağın içinde ayı olduğunu zannettiğinden sessizce çukura yaklaşmış bir de ne görsün, 4 tane genç çukurda mışıl mışıl uyuyor. Hemen seslenip uyandırmış. Çocuklar, çocuklar ne yapıyorsunuz? Orada kalkın hemen demiş. Aşağı ip atmış tek tek çekmiş çocukları dışarı. Hemen kulübesine götürmüş, onlara yiyecek bir şeyler hazırlamış, su vermiş.
Çok üşüyen ve acıkan çocuklar çok sevinmiş sessizce yemeklerini yemişler. Önce Burak konuşmuş, siz neden ormana çukur kazdınız? Avcı, ayı yakalamak için demiş. Ama demiş Burak orman sizin değil ki gördünüz ayı değil biz düştük orada ölebilirdik.
Avcı, bu ormana yıllardır gelirim, kimseler olmaz, o nedenle de avlanırım. Mert atılmış ya birine zarar verirseniz? Avcı, yapacak bir şey yok, ayılar bahçeme zarar veriyor onun için avlanmaya devam ederim.
Mert “dediğim dedik çaldığım düdük” diyorsunuz yani demiş. Avcıya teşekkür edip kulübeden çıkmışlar, kamp yerine doğru yürümüşler. Berk dağlara çıkmak istiyormuş, Mert olmaz “sürüden ayrılanı kurt kapar.” demiş. Ertesi günde olduğu için eve dönüş yoluna düşmüşler ve her biri yaşadıkları macerayı düşünüyormuş.
Eve döndüklerinde ailelerinin kendilerini çok merak ettiklerini görmüşler. Bir daha ailelerine haber vermeden hiç bir yere gitmeyeceklerine söz vermişler.