Öncelikle, Jeanne’nin hayatından çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Yüzyıl savaşının sürdüğü esnada 1412 yılında Fransa’nın Domremy köyünde doğan ve on altı yaşına kadar sadece annesi tarafında okuma yazma öğrenen Jeanne on altısına bastığı sırada tanrı tarafından gelen bir ses olduğunu iddia eder ve ülkenin kaderinin kendine bağlı olduğunu düşünür. İnançları uğruna saraya doğru yola çıkar, ilk başta saray ahalisi bunun bir saçmalık olduğunu düşünüp genç kızı din adamlarına gönderir. Din adamlarının ortak kararı ile kızın haklı olduğu ve ona inanıp güvenilmesi gerektiğini savunmuştur. Bunun üzerine kılıç, kalkan kuşanan jeanne ilk başta sadece 4.000 kişilik küçük bir orduyla gelen İngiliz ordusunu alaşağı etti. Ardından yapılan dört savşta da galip geldikten sonra veliaht Vıı. Charles kral ilan edildi. Son Paris müdafaasında İngilizlerle işbirliği içinde olan Burgondiyalıların eline geçti. Para karşılığı İngilizlere verilen Jeanne Rouen meydanına yakılır. O günden beride 30 mayıs Jeanne D’arc günü olarak kutlanır. Şahsi fikrim Jeanne D’arc’ın aslında hanedan tarafından Paris müdafaasına gönderilmemesi gerektiği ve aslında daha Jeanne D’arc’ın hiçbir savaşta yer almaması gerektiğidir. Çünki daha on altısına adım aten bir köylü kızının hiçbir önemli savaşa sokulmaması gerektiğidir. Ki, Jeanne D’arc’ın katıldığı yüzyıl savaşları adından da anlaşıldığı üzere uzun soluklu ve ciddi bir savaş olduğudur. Eğer Fransa bir genç kızın eline bırakılmasaydı bile nice komutanlar vardı Orleans’ı kuratarcak. Böyle olduğunu varsayarsak bir genç kızın daha on dokuz yaşındayken yakılarak ölmesine on bin Rouen vatandaşı şahit olmazdı. İşte Jeanne D’arc…