Çok yoğun olan bir iş gününün ardından eve gitmek için arabama bindiğimde gözlerim uykusuzluktan kapanmak üzereydi. Arabayı bile nasıl kullanacağımı tam olarak bilmiyordum. Aslında bu halde kullanmak çok tehlikeli olsa da eve bir an önce varmak için toplu taşıma kullanmak istemedim. Ayrıca yarın cumartesiydi. Dışarı çıkmak için de arabaya ihtiyacım vardı. Bugünkü baktığım davaların sayısı yirmiyi geçmişti. Uzun zamandır böylesi yopun olan bir iş günü geçirmemiştim. Tüm insanlar suçları bir günde işlemişti sanki. Gerçi tarih 14 Şubat olunca…
Kadıköy’ün dar sokaklarından arabayla geçmeye çalışırken köprüde karşılaşacağım trafiği hayal bile edemiyordum. Bu beni hayli geriyor aynı zamanda da üzüyordu. Fakat artık eve gitmem gerekliydi. Hem yarın için hazırlık yapacak, hem de bedenimi dinlendirmem lazımdı bu yoğun mesaiden sonra. Köprü girişinden karşılaştığım manzara hiç de hoşlanabileceğim bir görüntü gibi görünmüyordu. Yaklaşık 23 km olan araba kuyruğu 3-4 saat bitecek gibi görünmüyordu. Arkaya en sevdiğim dinlendirici müziği açıp az da olsa uzaklara dalmıştım. Yaklaşık 3 dakika sonra gelen ses ile yerimden fırladım. Köprüde arabadan arabaya silah çatışması çıkmıştı. Mafya arabasına benzer bir siyah araba orta seviyede görünen bir arabaya hafif makineli tüfekle ateş ediyordu. Trafik yavaş yavaş yavaş açılmaya başlamış , insanlar panikle arabanın gazına basıp kaçmaya başlamışlardı. Ben ise çok hızlıca giderken o iki sıkıntılı araba benim dibime kadar yaklaştı. Ben onlardan uzaklaştıkça mafyadan kaçan adam daha da yaklaşmaya başladı. Bir süre sonra önümü kesen bu adam arabama alması için yalvararak arabaya zarar vermeye başladı. Ne kadar almak istesem de iyilik yapmak isteyerek mecburen onu arabama aldım ve ardından çok adrenalin dolu bir kovalamaca başladı.
Bizi arkamızdan durmadan kovalayan bu mafyaları orman yoluna dönerek bir süre de olsa atlatmayı başardık. Fakat yaklaşık 5 dakika sonra bizi bulduklarını ve bizim arkamızdan tam gaz gelmeye devam ettiğini gördük. Soğukkanlılığımı koruyarak hiç panik yapmadım ve arabayı daha da hızlandırarak bu sefer onları Polenezköy tarafında tamamen atlattık. Bundan tam olarak emin olduktan sonra yakındaki benzin istasayonunda durarak kahvemizi alıp rahatlamaya çalıştık.
Fakat tam o sırada hayatımda bir daha yaşayamacağım çok kötü bir şey oldu. Yardım ettiğim adam cebinden silahı çıkararak yüzüme doğrulttu ve cebimdeki her şeyi vermemi söyledi. Ardından ise bizi güya kovalayan mafya arabası istasyona girerek ağır makineli tüfeklerle üşütme yürüdüler. Meğer organize dolandırıcılık çetesinin eline düşmüşüm ben! 5 parasız kalmış bir şekilde yolda yürürken aklıma Tolstoy’un şu sözü aklıma geldi: “ Güzelliğin iyilik olduğunu sanmak ne garip bir hayaldir!”