İYİ Kİ O DÖRT ÇİVİYİ ÇAKMIŞIM

Kalktığımda daha hava aydınlanmamıştı. O gün olacak şeylerden habersiz bir şekilde yatakta doğruldum, aslında o gün de normal bir gündü işte ama tabii bana getirilerini de bilemezdim ya. Hayat bazı insanlar için harika, bazı insanlar içinse berbat gidiyordu, zaten o meteor dünyanın yörüngesine girip uyduları çalışmaz halde bırakmasaydı internet, telefon, televizyon ve kim bilir hangi teknolojik alet hayatımızda olurdu ama artık onlar yalnızca on beş yıl öncede kalmış anılar. Yataktan yavaşça indim ve yatağın yanında duran masaya oturmadan önce elime bir parça ekmek aldım. İnternet gittiğinden beri insanlar moda anlayışını bırakmıştı ve herkes küçük kulübelerde yaşıyorlardı ve genelde yalnızlardı, aslında garip olanı bizi internetin ayırdığını düşünürdük, şimdiyse internet ve teknoloji yokken tamamen asosyalleştik. Her neyse geçmiş hakkında çok bahsettik şimdi şuana dönelim. Ekmeği bitirdiğimde üstüme bir gömlek bir eşofman bir de örme kazak attım ve kulübemden çıktım. Yollar çamurlu olduğundan çizmelerimi giydim. Yollarda birbirlerinin aynısı kulübeler vardı ve her birinde hayattan bezmiş ve sanki hayatta yapacak hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya kodlanmış robotlar vardı. Hayat bu kadar sıkıcı olmamalıydı. En sonunda çok önceden yapılmış, küçük ve beyaz bir binaya geldim, içeri girdiğimde çoğu çocuk çoktan gelmişti. Bu dünyada mutlu olmayı bilenler yalnızca onlardı, her çocuk gibi dünyanın dertlerinden habersizlerdi. Yavaşça masama doğru yürürken sevgili öğrencim Yankı yanıma gelip bana şunları söyledi “Öğretmenim nedir bu  teknoloji, ailem evde hep keşke onlar yanımızda olsaydı deyip duruyorlar, madem bu teknoloji bu kadar önemli, onu bulup getirsek beni ve arkadaşlarımı da bu kadar etkilese ve yararlı olsa olmaz mı?”

Ben de bu soruya karşılık aynen şunları söyledim “Teknoloji güzeldi çocuğum, bize yardımcıydı da ama emin ol bize, ailene ve ailenin ailelerine yarardan çok zarar verdi. Biz insanlık, bize verileni doğru ve kararında kullanmayı bilmiyoruz, bu nedenledir ki insanlar internetin bir anda kaybolmasıyla tamamen değişmiştir, insanlar birbirleriyle konuşmaz, eğlenmez ve hatta temel ihtiyaçlarını gidermekten başka hiçbir şey yapamaz hâle gelmişlerdir. Bu da aslında insanların hayatında sanki teknolojiden başka bir şey yokmuş gibi davranmasına yol açmıştır o yüzden insanlar mutluluktan yoksun bir hâle gelmiştir. Sizin yani yeni neslin teknolojiyi bilmemesi ve öğrenmemesi belki de size cezadan çok fayda sağlar. Hadi bakalım sınıfa, ders birazdan başlayacak.”

Öğrencimin arkasından ben de sınıfa girdim, en ön sıralarda oturan ve zeki öğrencilerimden biri olan Güney’ in elinde eski bir kitap vardı, belli bölümlerin altını çiziyordu. Kitabın adına baktım TEKNOLOJİ ve BEN, Güney’ e bu kitabı neden okuduğunu sordum.

“Ben ilerde teknolojiyi geri getiren ilk insan olacağım öğretmenim, o yüzden bu kitapla teknolojinin her bir ayrıntısını öğreniyorum daha sonrasında her bir icadı, yeniden icat edeceğim.”

Cidden bu çocuklara aileleri ne söylüyorlardı, bulaşıkları kendi kendine yıkayan makine, yazıları kendi yazan makine ve kim bilir daha neler neler, oysa kendilerine bir baksalar teknoloji gitti diye on beş yıldır sürünüyorlar, çocuklarına da bunu öğretiyorlar, çocuklar hiç görmedikleri, bilmedikleri bir şey için çözüm arıyorlardı.

Konuşmaya başladım “Çocuklarım, teknoloji yararlıdır ama etrafınıza bir bakın, nasıl sefil bir hayat vardır, okuduğunuz kitaplarda bu kadar sefil midir hayat? Değildir elbet, internet yararlı bir şey olsaydı yok olduğunda insanlar hayatlarına normal bir biçimde devam edebilirlerdi ama insanlar birbirlerine küstüler neden mi çünkü tüm insanlar teknolojinin bağımlısı olmuşlardır ve teknolojinin gitmesiyle bocalamış, sanki hayatta hiç bir şey yokmuş gibi davranmaya başlamışlardır.” dedim çocuklarıma, aslında dört saatlik derslerimizin çoğunda bunları konuştuk. Dersler bittiğinde okuldan çıkıp kulübeme doğru yürürken yağmur başladı. Evimin yakınlarındaydım, yağmurdan sırılsıklam olmuştum, o anda köşedeki bir kadın dikkatimi çekti. Kulübesinin önünde dövünüp, ağlayıp duruyordu, yanına gidip ne olduğunu sordum.

“Kulübemin çatısı akıtıyor hocam, ben şimdi bu kulübeye nasıl girerim, hepsi meteor yüzünden oldu, olmasaydı bunlarda olmazdı.”

“İyi de efendim çatınızın su akıtmasıyla teknolojinin alakası nedir ki? Teknoloji olmadan da oraya elbet bir tahta çakabilirsiniz.”

“Olur mu hocam evin damına ben nasıl çıkarım, hem teknoloji gitmeseydi bu evde de oturmayacaktım. Ah hocam ah! Neyse ben en iyisi karşı komşunun kapısını çalayım sonra işçilere söyler yaptırırım, siz de çok kalmayın yağmurun altında haydi Allah’ a ısmarladık.” deyip beni kulübenin önünde yalnız bıraktı.

Alt tarafı bir kulübeydi, pencerenin pervazına basıp, bir çiviyle tahtayı oraya çakmak çok da zor bir şey olmasa gerekti. Sonuçta kulübelerimizi yapan işçiler bunu öğrenmişlerdi. (21. yüzyıılda çok yaygın olan çivi çakma olayı  25. yüzyılda pek yagın değildir hatta hiç yapılmamaktadır ve hikaye 25. yüzyılda geçmekte.) O an karar vermiştim, çantamı bıraktım daha sonra açık olan saçlarımı bir tokayla tutturdum ve kenarda duran işçilerin kullandığı bir tahta ve 4 çivi aldım. Bir ayağımı pencere pervazına attım, elimle çatının ucunu tutup kendimi çekmeye çalıştım, yağmur bana hiç yardımcı olmuyordu, bir kaç kez düşmüştüm ama bu durum insanların ilgisini çekmişti ve bana bakıyorlardı, şu an tam sırasıydı, Kendimi hızla yukarı çektim ve çatıya tırmandım çatıda boş olan yeri bulup çivileri çakmaya başladım. Aşağıdan “Hocam ne etmektesiniz, yaptığınız iş mi?” “Hocam onu ancak makineler ve işçiler yapabilir, inin aşağı, bir yerinizi inciteceksiniz.” gibi beklediğim sözler duyuluyordu en sonunda tahtayı kulübeye tutturdum neredeyse tüm şehir bana bakıyordu, konuşmaya başladım.

“Ey sevgili halk, teknoloji artık yoktur, eski bir anıdır yalnızca, çivi çakmak, bulaşık yıkamak, süpürge kullanmak eskiden çok sık yapılan eylemlerdendir. Bu insanlar teknolojisiz bunları başarmışlar, teknoloji gitti diye hiçbir şeyi yapamayacakmışsınız gibi davranmamalısınız. Çocuklarınıza teknolojiyi övüp çocukları bilmedikleri, görmedikleri ve hatta göremeyecekleri bir şeye hayran bırakıp onlara haksızlık ediyorsunuz. Siz teknolojiyi kullanmayı bilemediniz, bunun yükünü çocuklarınıza taşıtmaya hiç hakkınız yok! Yörüngeye giren ve kalıcı olan meteorun gitmesi imkânsızdır, teknoloji bir daha gelmeyecek o yüzden kalan ömrünüzü kollarınızı kaybetmiş gibi mi yoksa farkındalık içerisinde mi geçirmek istiyorsunuz siz seçin!” Dedim ve yağmur yağmaya devam ederken çatıdan yavaşça indim.

İnsanlar  kendi aralarında konuşuyorlardı ve bana bakıyorlardı belki de insanları bağlandıkları bir şeyden vazgeçirmek imkansızdı.

5 yıl sonra…

Her şey değişti, elbirliğiyle küçük kulübeleri yıkıp iki katlı dağ evleri inşa ettik, modern okullar açtık, kinetik enerjiyle çalışan makineler icat ettik. En güzeli de bir başkanımız var ve o da ben oluyorum bu harika, iyi ki o gün çatıya çıkıp o dört çiviyi çakmışım.

 

 

 

(Visited 14 times, 1 visits today)