Bundan yaklaşık beş sene önce, yine laboratuvarımda önemli çalışmalar yapıyordum. Normalde benden formik asit üretmem istenmişti. Gerekli olan önemli malzemelerimi hep gözümün önünde tutarım, o anlık dalgınlığımla yanlış malzemeyi seçmişim, haberim çok sonra olmuştu. Yaptığım karışım herhangi bir kaza veya patlamaya neden olmamıştı, yeni bir şey keşfedip keşfetmediğimi incelemek için kullandığım malzemeleri ve yaptığım aşamaları tekrarladım. Sonuçlarda hiçbir değişiklik olmamıştı. Bu karışımı bir süre dolabımın içinde sakladım. Tekrar benden istenen formik asidi tamamladım ve gerekli uzmanlarına teslim ettim.
Aynı sene bir profesörle tanışmıştım. Kendisiyle tanıştığımız ilk günden beri her hafta en az bir kere görüşmeye devam ediyoruz. Hatta şu an aynı yerde kalıyoruz. Bu karışımdan tabii ki en başta ona bahsetmemiştim. Fakat birbirimizle iletişimimiz ve dostluğumuz pekiştikçe ona özel bilgilerimden bahsetmeye başlamıştım. Karışım da bu özel bilgilerime dahildi.
Bana karışımı göstermemi ve neleri kullanıp hangi aşamaları takip ettiğimi sordu. Hemen yeni bir deney tüpü ve gerekli olan malzemeleri getirdim ve ona her şeyi yakından gösterdim. Sırayla takip ettiğim her aşamayı anlattım. Anlatırken biraz abartılı konuşmuş olabilirim. Profesör bu karışımın içilebilir olduğunu ve o an kendisi bilmese bile insan üzerinde kalıcı ve olumlu bir etki bıraktığını söyledi. O akşam karışımdan tam dört bardak içtiğimi hatırlıyorum. Tadı da çok güzel gelmişti. Profesör sadece iki bardak içip yatmaya gitti. Ben de o yatınca karışımı yeniden dolabıma kaldırıp dışarı biraz hava almaya çıktım.
Biraz yürüdüm, bir süre sonra karşıma üç tanı iri yarı, serseri, bıçaklı ve silahlı üç adam beliriverdi. Bana hangi mahalleden olduğumu sordular. Cevap vermeden oradan sıyrılmaya çalıştım. Fakat adamlar beni tuttu ve vurmaya başladı. Üçü de cebindeki bıçağı çıkardı. En az on iki farklı ve önemli yerimden bıçaklandım. Sonra bir başkası da silahla bacak taraflarımı taramaya kalkıştı. Bazı yerlerimi vurmuştu fakat yine de kaçmayı başarmıştım.
Adamlar peşimi bırakınca hemen hastaneye gittim. Doktor kan kaybı yaşadığımı ve normalde ölmem gerektiğini am mucizevi bir şekilde ne mermilerin ne de yaraların etkisi olmadığını söyledi. İstirahat etmem için bana özel bir oda ayarladı ve bu geceyi hastanede geçirmem gerektiğini söyledi. Sonra iki uzman odaya girdiler. Hem mermileri hem de yaraların tümünü vücudumdan temizlemeyi başardılar. İşin garip tarafı hiç acı dahi hissetmememdi. Uzmanlar bile tepki vermememe şaşırmıştı.
Ertesi sabah olanları profesöre de anlattım. Beni dikkatlice dinledi. Sonra kendi üzerinde bana olanları denemeye karar verdi. Muhtemelen benim de düşündüğümü düşünüyordu. Aynı benim gibi ona da hiçbir şey olmamıştı. Bulduğumuz karışımın kalıcı ve iyi etkisi ölümsüzlüktü. Ayrıca acı dahi hissettirmiyordu. Bu karışımı bazı önemsediğimiz kişiler hariç herkesten saklayacaktık.
Bugün profesör yetmiş yaşında. Akranlarının hepsinden hem daha dinç hem de sağlıklıydı. Hem onun hem de benim ailemden önemli kişileri zorla da olsa karışımı içirdik. Hatta benim anneannem şu anda yüz altmış sekiz yaşında ama hala sağlıklı bir şekilde yanımızda ölümsüz hayatını sürdürüyor. Profesör artık bu konuyu tek cümleyle özetliyor sadece. “İstediğiniz gibi saldırabilirsiniz, ölmem!” sözü hala kulağımda çınlıyor.