2024 senesinin ocak ayında yılın ilk gününe yine buz gibi olan hava yüzünden titreyerek uyanmıştım. Hoş uyanmamda alarmın ciyaklayarak bağıran sesi de etkili olmuştu ancak iliklerime kadar hissettiğim rüzgar oldukça rahatsızlık vericiydi. Birkaç dakika içimden sinirlenmiş olsam da pes ederek sıkı sıkı yumduğum gözlerimi açtım.
Gece geç yattığımdan zar zor yataktan doğruldum. Yıla sabah altı da kalkarak başlamaktan her ne kadar hoşlanmasam da ağır ağır giyinip çantamı alarak mutfağa geçtim. Kendime öğle yemeği hazırlayıp paketledim ve de elime bir mandalina alıp soyarak salona geçtim. Servisimin gelmesine daha 15 dakika vardı. Bir yandan mandalinanın suyunu gözüme kaçırmamaya çalışırken bir yanda da kumandayı bulup izleyebileceğim rastgele bir şeyler aradım. Karşıma bir anda haberler çıktı. Ben tam bu saatte haberlerin ne işi var diye düşünürken alttan geçen yazıya gözüm çarptı. Yazıda bu sene haberlerin sabah 6 da ve de 9 da olmak üzere 2 kere verileceği yazıyordu. Yeni yıl yeni garip kararlar diye geçirdim içimden.
Tam kanalı atlayacaktım ki haberlerde oynayan bir drone görüntüsü dikkatimi çekti. Videoda Ankara’yı ışıklar ve yılbaşı süsleri sarmıştı ve çocuklar toplanmış bellerine kadar yağmış olan karla oynuyorlardı. Görüntü çok ilginç gelmişti çünkü dün sağanak yağmur yağmış ve birkaç gün havanın güneşli olması bekleniyordu. Aynı zamanda bildiğim üzere evler genellikle apartmandı ancak videoda Amerikan tipi evlerden oluşan tek katlı ışıl ışıl süslerle dolanmış mahalleler vardı. Dijital bir çizim olup gerçek olmayacağını düşünerek diğer kanala geçtim.
Mandalinamın son üç parçası yanımda duruyordu ben televizyonda gördüklerime inanamazken. Yoğun bir gürültü patladı videoda uçağımsı arabamsı cihaz içinde bir aileyle. Gözlerimi kırpıştırdım hızlı hızlı idrak edebilmek için çünkü haberde uzay ve havayolu trafiğinden bahsediyordu. Uçan arabalardan ve marstaki otel fiyatlarından. İnanamadım ve telefonumdan aynı anda hem saate bakıp hem de mandalinamı yemeğe çalışırken kumandamı düşürüp kanalın geçmesine sebep oldum.
Başka bir haber kanalıydı bu seferki. Kanalın amblemi de paylaşılan görüntü kadar iç açıcıydı. Videoda herkes tek tip giyinmişti. Her şey tek tipti. Evler, arabalar ayakkabılar çantalar. Sınıf farkı yok gibi görünüyordu. Haberin manşeti de zaten “ Yürürlüğe giren yeni toplum düzeninin yarattığı huzur “ idi. Şaşkınlıkla kanal atladım.
Karşıma yine bir haber kanalı çıkmıştı. Ne zamandan beri bu kadar çok haber kanalı vardı acaba. Çok nadir haber izlediğimi anlamış oldum tekrardan. Kırmızı ve büyük harflerle yazılmış olan manşet gözüme çarptı. “Kitap ezberi değil hayat eğitimi” yazıyordu. Yaşanan olay o an dank etti beynime. Okullar kalkmıştı. Devasa bir şaşkınlık içinde gerçekten benim mezun olmamı beklemişler diye geçirerek homurdanmaya başladım. Yazana göre sadece gerçek hayatta işimize yarayacak bilgiler öğretiliyor deneyimler yaşatılıyordu. Şu anki çocuklar adına her ne kadar mutlu olmuş olsam da benim zamanımda yapılmamış olması beni sinirlendirmişti. Bu nedenle kanal atladım.
Telefondan göz ucuyla saate baktım. 4 dakikam vardı. Yerimden kalkıp montumu giymem gerekiyordu. Ancak haberde gördüklerimden dolayı şoke olmuştum. Manşette sadece “ Büyücülük dünyasında şok haber yazıyordu” Büyücülük dünyasında mı yaşıyorduk? Ama nasıl? Ne kadar imkansız görünse de bana olmuştu. Yaşanmıştı. Çünkü haberlerde gösterildiği üzere herkes cüppeli ve herkesin elinde asası vardı.
Kendimi o evrene o kadar kaptırmıştım ki telefonumun çalmasıyla irkildim. Ah, olamaz servis… Geç kalmıştım yine koşar adım merdivenlerden indim ve kendimi o işlek caddenin ortasında buldum. Her ne kadar her yerin süslü olmasını beklemiş olsam da gri binalar karşılamıştı beni. Yolun karşı tarafındaki servisime doğru giderken sol yanımdan devasa br acı hissettim tiz bir korna sesiyle. Kırmızı bir araba çarpmıştı bana. Haberlerden birinde gördüğüm uçan arabanın normal, uçmayan haliydi. İçinde de aynı aile vardı. Yavaşça gözlerim kapandı istemsizce ve beyaz elbiseli bir kadın belirdi. Kısık sesle seslendi: Haberlerden istediğin hayatını seç ve yaşa.