Sizce İstanbul’un dili olsaydı ne olurdu, nasıl konuşurdu, neler söylerdi bizlere? Ben bu yazımda İstanbul’un bana söylediklerini teker teker anlatacağım. Elime bir mektup geçti İstanbul’dan, hemen bir ağacın gölgesine oturdum ve mektubumu okumaya başladım.
“Merhaba Rüya,
Ben İstanbul, sana bu mektubu insanları bilinçlendir diye yazıyorum. Öncelikle ne kadar turistlik, güzel ve eğlenceli gözüksem de ben çok fazla acı çekiyorum. Sokaklarımda kadın, çocuk cinayetleri, parklarımda her tür çöpler, havamda kirlilik ve kalbimde bir kırık var.”
İşte o zaman İstanbul’un derdini az çok anlamıştım. Mektubun devamında aynen şu şekilde yazıyordu,
“Siz insanlar benim güzel eğlenceli tarafımı görüyorsunuz fakat hiç düşündünüz mü neden çıkıyor bu çığlık sesleri evlerden, sokaklardan. Durdurulamaz değil elbette ama insanlar video çekip bu olanları seyretmeyi seçiyor, empati yada üzüntü, acıma duygusu kimsede kalmamış, bir kişi bile gelip bu olanlara karşı gelmiyor. İşte o zaman benim sokak lambalarım sönüyor ve tek bir kelime bile söyleyemiyorum. Bu olanlar haberlere çıkınca “YAZIK!” demeyi bilmeleri ayrı saygısızlık ama tek bir kelime dahi edince yaptıkları doğru gibi bana karşı çıkıyorlar, çaresiz kalıyorum.”
İstanbul haklı neden bu kadın, çocuk cinayetleri, ne bu canilerin akılsızlığı!
“Siz çocuklar parklara gelip eğlenmek istiyorsunuz haklısınız elbette, ama maalesef siz değil çöpler var parklarımda. Her gelen geçen o büyük geri dönüşüm ve çöp kutularına çöp atmak yerine benim güzel doğama, yeşilliğime atıp gidiyorlar. Havamda çok iyi sayılmaz, fabrikalar her yerde. O kirli gazlarını benim o güzel masmavi gökyüzüme doğru salıyorlar, ben nasıl dayanırım böyle bir saygısızlığa! Kısaca ne sokaklarım ne de havam, çevrem güzel, herkes bilinçlenmeli.”
Arkadaşlar bu mektup hepimiz için çok önemli ben okurken çok etkilendim çünkü İstanbul her şeyin farkında, o bizden birlik olup önce Türkiye’yi sonra dünyayı değiştirmemizi istiyor. El ele verip bir adım atmaya ne dersiniz?