Ankara’dan İstanbul’a giderken çok heyecanlıydım. “Acaba İstanbul konuşabilseydi bana ne derdi?” diye iç geçirdim. Ve birden bulutlardan bir ses bana “Turist misin küçük kız?” diye sordu. Ben de “Hayır. Sayılmam, Ankara’dan geldim.” dedim. İstanbul, “Sana biraz benim hakkımda bilgi vereyim mi?” diye sordu bana. Ben de heyecanla “Evet! Tabi ki.” diyerek onayladım. Birdenbire ışınlar gözüme girdi, “Neredeyiz biz şimdi?!” diye bağırdım. İstanbul, “1453 yılındayız, bu benim fethedildiğim yıl, Fatih Sultan Mehmet bu olduğumuz yılda karadan gemi geçirmişti.” dedi. Ben de hemen atılarak “Evet, dün bunu sınıf öğretmenimiz bize anlatmıştı!” dedim. İstanbul, “Haklısın küçük kız, benim hakkımda çoğu şeyi kitaplardan, okullardan öğrenebilirsin.” dedi. Ben çok heyecanlıydım. “Şimdi nereye gidiyoruz İstanbul?” diye sordum. İstanbul güldü, “Acaba nereye?” dedi. Ben olduğumdan daha da heyecanlandım. Ve günümüze geri geldik.
Ben “Neden buraya geldik? Başka senin kendin hakkında bildiğin şeyler yok mu?” dedim. İstanbul, “Elbette var! Kendimi tanıyorım sonuçta değil mi?” dedi. Ben de “Tabi tanıyorsun ama neden buraya geldik merak ettim.” dedim. İstanbul, “Bak şuan günümüzdeyiz ve biliyorsun ki İstanbul çok büyük bir şehir, yani ben. Burada günüzmüde de bir sürü saldırı oluyor, bazı içimde yaşayan insanlar hasar görüyor ve çoğu kişiyi kaybediyorum. İnsanlar genellikle silahlar ve bombalar ile saldırıyor.” dedi. Ben çok üzülmüştüm çünkü İstanbul’un böyle ilerlemesi hiç hoşuma gitmiyordu. “Bu konuda çok üzüldüm, sana yardım etmeye çalışacağım, İstanbul üzülme benim gibi başka insanlar da var.” dedim. İstanbul gülümsedi. Sonra “Kızım artık çok oynadın, haydi gezmeye çıkalım.” dedi annem. Ben de İstanbul’la vedalaşıp o günden sonra insanları uyarmaya başladım. Az da olsa bir katkımın olduğunu düşündüm ve mutluydum.