Günlerden sıcak bir pazar günüydü. Sabah erken kalkıp simit almak için dışarı çıktım. Her zaman gittiğim yoldansa bu sefer farklı bir yoldan gitmek istemiştim. Bir yol değişiminin bütün olayların başlangıcı olcağını bilseydim…
Dışarıda bir ölüm sessizliği hakimdi. Ne bir köpek ne bir kuş hiçbirinden eser yoktu. İyice telaşlanmaya başlamıştım. Herkes uzaya gittide bir tek beni mi bırakmışlardı acaba? Sağa sola bakınıyordum , kelimenin tam anlamıyla her taşın bile. Önüme gelen gördüğüm bütn evlerin zillerini çalıyordum ancak ne bir kapıya yönelen ayak sesi duyuyordum ne de başka bir şey. telefonumu çıkardım ve arama yapmaya çalıştım ancak hatlar dahi çalışmıyordu. Şehirde yaklaşık 1 saat boyunca dolandıktan sonra farkettim ki ben artık son kalan kişiydim. Ertesi gün olanları hatırlamaya çalışıyordum ancak başım ağrıyordu ve ayakta bile zor duruyordum. artık son kalan kişi olduğuma göre bütün evlere girip kendime kuru gıdalar topluyordum. Şehirde kimse olmadığından dolayı şehirin en güzel evine yerleşmeyi düşündüm ve apar topar kendi evime gidip eşyalarımı topladım ve sokakta bulduğum bir kamyonete yükleyip yola koyuldum. Yanımda bir tek köpeğim kalmıştı ve tek konuşabileceğim oydu. Yolda giderken aynı zamanda sağımdaki ve solumdaki ihtiyacım olabilicek malzemelere bakıyordum. En sonunda artık eve ulaşmıştım. Kendi eşyalarımı çıkarmadan önce eve girdim ve içeriyi kontrol ettim ve daha sonrasında da evin etrafını kontrol ettim ters bir şeyler yoktu ve eşyalarımı arabadan çıkartıp yerleştim. Evde artık ilk gecemi geçiriyordum ve biraz tedirgindim. Sabah köpeğimin havlaması ile uyandım ve evi düzenlemeye başladım. Evi kendi zevkime göre düzenledikten sonra evdeki yemek stoğuna baktım. Köpeğiminde yemeğini verdikten sonra sabah hiçbir şey yemediğim aklıma geldi ve bir şeyler yemeye gitim. Yemeğim bittikten sonra evi keşfetmeye devam ettim. üst ve orta katını biliyordum ancak alt katına hiç bakmamıştım. bu evde yaşayan insanlara ne olduğunu, kim oldukları hakkında ipucu arıyordum. Alt kata indiğim zaman karşıma uzun bir koridor çıktı. koridora adımımı attığım zaman ışıklar yanmaya başlıyordu her bir adımımda önümde bir ışık daha açılıyordu. sağımda ve solumda insan portrelerini farkettim ve o insanların kim olduklarını merak ettim. En başa döndüm ve tüm tabloların altındaki isimlere baktım ve hepsinin aynı olduğunu gördüm koridorun en sonunda ise bir resim vardı. Bu da burada yaşayan ve soyun son ailesiydi. Artık nasıl bir evi seçtiğim hakkında düşüncelerim oluşuyordu ve bu evde gizli kapıların bir yerlere çıktığını düşünmeye başladım ve kapı aramaya başladım. Bir yandan kapı ararken kafamda da o son gün şekilleniyordu yavaş yavaş. Yaklaşık 1 saat içerisinde bir kapı bulmuştum. Yatak odasından garaja çıkan bu kapı bir acil çıkış (kaçış) kapısıydı. Bu kapıdan girip sona kadar gittim ve daha önce hiç hayatımda görmemiş olduğum hızlı arabalar ile doluydu. Bu arabaların hepsi birbirinden değerliydi. Arabalardan birini alıp dışarı çıkardım ve bir test sürüşü yaptım yollar bomboş olduğundan dolayı çok yüksek hızlara ulaşıyordu. Eve ger döndüğümde elinde çantayla biri bekliyordu uzaktan önce biraz hal ve hareketlerini inceledikten sonra…
Simitçiden çıktıktan sonra beyaz saçlı, mavi gözlü, yaşlı bir adam bana ‘bugünü yaşa yarın büyük gün.’ demişti. Kapımda duran adam neredeyse çok benziyordu bu. Onunla tanışmanın hayatımı ne kadar değiştireceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. arabayı kapıya yanaştırdıktan sonra adamın yüzüne baktım ve bana bakıp gülümsedi. Adamın elindeki çantayı alıp içeri geçtikten sonra ne olduğunu sordum ve neden sadece ikimizin kaldığını sordum. Adam aslında bir toplama kampında bulunduklarını söyledi. Adam ile hemen araca bindik ve adamın tarif ettiği yere gittik ancak kimse yoktu hatta çok ıssız bir yerdi. Adam döndü ve kafama bir kurşun sıktı…