Gemide üçüncü günümüzdü sabah kahvaltı yapmak için küçük kardeşimle restorana kadar yarışacaktık kardeşimden önce restorana varabilmek için havuzun olduğu kattan gitmeye karar vermiştim. Üst kata çıktığımda kapı birisine çarpmasın diye yavaş bir şekilde açtım iyi ki de dikkat etmişim, restorana erkenden gidip kahvaltısını bitiren bazı çocuklar havuzun kenarında koşuşturuyordu tam can kurtaran düdük çalarken aralarından birinin ayağı kayıp yere düştü. Can kurtaran çocukların yanına gitti ve konuşmaya başladılar bana da aynısı olmasını istemediğim için ıslak olmayan yerden hızlı adımlarla geçtim tam restoranın kapısını açtığımda kardeşim beni karşıladı. Birkaç çocuğun koşuştururken aralarından birinin düştüğünü gördüğümü ve kendisinin de dikkat etmesi gerektiğini söyledim ve hep birlikte masaya geçtik.
Kardeşim yüzmeyi çok sevdiğinden yemeği hemen yiyip üstünü değiştirmeye gitti. Ben de ona eşlik etmek için peşinden gittim. Odaya vardığımızda kapıya elinde kahverengi tepsi taşıyan bir kadın geldi yaklaşık altmış yaşlarında gibi gözüküyordu, gülümsediğinde gözlerinin çevresinde oluşan çizgiler ve boyalı saçlarının dibinden gelen beyaz saçları yaşını ele veriyordu. ‘Bir isteğiniz var mı?’ diye sordu içi içecek dolu tepsiyi gösterirken. Daha yeni yemekten kalkmıştık aslında ama kardeşim bir tane meyve suyu bir bardak su ve bir tane de soğuk çay istedi. Benim canım bir şey istemiyordu ‘teşekkürler’ diyip kapıyı kapattım. Kardeşim çarçabuk hazırlandı ve koşarak havuza gitti içecekleri kendi taşımak istemişti döker diye endişeleniyordum. Şezlonglara vardığımızda içecekleri anneme verip hemen havuza girdi.
Gökyüzünü seyrediyordum vakit ne çabuk geçmişti ,hava kararmak üzereydi ve çok az martı kalmıştı. Belki açtırlar diye bir simidi parçalara ayırıp kardeşime verdim. Kaptandan bir anons geldi ve sinyali kaybettiğimizden dolayı iletişimi ve yolu kaybettiğimizi söyledi. En yakında adaya gidecektik gemideki yiyecekler sadece bir hafta yetebilirdi.
Bir hafta daha gemide kalıp adaya küçük botlarla geçiş yapacaktık uzun süre orada kısılıp kalabileceğimizden dolayı sebzelerden ve meyvelerden kalan çekirdekleri ekmeyi planlıyorduk. Görev paylaşımı yapmak için kaptan herkesi toplamıştı. Yaklaşık bir saat sonra çocuklar dışında herkesin görevleri belirlenmişti. Başıma bunların geleceğini bilseydim ‘Issız bir adaya düştüğünüzde yanınıza alacağınız üç şey ne olurdu?’ diye sorulduğunda uzun uzun düşünürdüm. Nereden bilebilirdim bir adada kapana kısılıp kalacağımızı?
Üç gün içinde her şey yoluna girmişti, her ailenin çadırı vardı, tohumlar ekilmişti, gemiye gidip gelmek çok uzun sürdüğünden dolayı yemeği pişirebilecekleri bir alan bile yapmışlardı. Sularımız da tükenmeye başladığından su kaynağı aramaya bir ekip göndermişlerdi. Tehlikeli olabileceğinden içi uyku ilacı dolu mermiler bulunan bir silah da verilmişti. Kaptan bu silahların hayvanlara zarar vermeyeceğini söylemişti. Eğer su kaynağı bulabilirlerse bir tane daha ekip göndereceklerdi ama hava kararana kadar dönmemeleri durumunda içinde babam da olmak üzere iz sürebilen yetenekli insanlardan oluşan bir grup daha vardı ama zaten gerek kalmamıştı. Arama ekibi hava kararmadan güzel haberlerle gelmişlerdi.
Ertesi gün kaptan su toplama ekibini aynı yere göndermişti. Ben de merak ettiğimden babamla birlikte gitmiştim. Vardığımızda karşımızda koskocaman bir şelale vardı. Tuzlu su ve kumdan kurtulmak istediğimden derin olmayan kısmında suya girdim. Su toplamak için gelenler şelalenin tepesinden su topladılar. Kampa geri döndüğümüzde herkes çok mutluydu bazıları küçük botlarla gemiye gitmeyi başlamışlardı. Anneme ne olduğunu sormak için yanına gitmiştim ve sinyalin yeniden geldiğini söyledi. Sağ salim eve varmıştık ve maceramızı arkadaşlarıma anlatmak için çok heyecanlıydım.