Sade… Tek hatırladığım sade bir gün olduğuydu. Sinir bozucu alarmımın sesiyle uyanmıştım. Alarmımı kapattıktan sonra neden sabahın köründe bir alarm kurduğumu hatırlamaya çalıştım. Bir iş görüşmem olduğunu hatırladım. Hemen kalkıp dolabımdan şık ve uygun bir kıyafet aramaya başladım. Sarı çizgili siyah bir ceketim vardı. İçime düz siyah bir üst giydim ve hemen ceketimi üzerime aldım. Aynanın karşısına geçip nasıl göründüğüme bakmak istedim. Çok bir şey yoktu ama benim çok fazla zamanım da yoktu. Gece galiba çok uykulu olduğum için alarmı toplantıdan 15 dakika önce kurmuşum. Neyse ki toplantı online bir görüşmeydi. o yüzden içim az olsa da rahattı. Hemen mutfağa gidip bir muz yedim, saatime baktığımda toplantıya sadece 5 dakika kalmıştı. Son hızla bilgisayarımın başına oturdum. Bilgisayar açılırken maalesef altıma bir şeyler seçmek için hiç vaktimin kalmadığını fark ettim. Ama bu çok önlemli değil çünkü zaten pijama altıyla katılacaktım. Bilgisayarım açıldığında hemen toplantıya girdim ve derin bir nefes aldım. İçimdin “İşte başlıyoruz” dedim.
Uzun bir 45 dakikalık toplantıdan sonra kendimi gerçekten yerlerde hissediyordum. Olmadı. Beni kabul etmediler. Yok efendim neymiş kriterlere uymuyormuşum, işimi doğru düzgün yapmayacağımdan şüpheleniyorlarmış, ve daha bir sürü bahane. Dediğim gibi kendimi bitik ve başarısız hissediyordum. Özenle seçtiğim kıyafetleri çıkarıp geri pijamalarımı giydim. Uyuyacaktım galiba. Evet. Uyuyacağım çünkü hem beni sabahın köründe kaldırdılar hem de beni reddettiler. Kendimi adeta yatağa attım. Yatıyım yerde de uyuya kaldım.
Uyandığımda gözlerime inanamadım. Tam 3 saat uyumuştum. Yeterince uykumu aldığımı düşünerek mutfağa gitmek için yatağımdan çıkıp pembe ponponlu terliklerimi giydim. Yatak odamdan çıktım ve koridordan mutfağa geçtim. Acayip açtım çünkü sadece 1 muz yemiştim. Mutfakta kendime bir omlet yaptım. Yemeğim bitince tabaklarımı topladım ve salona gidip bir şeyler izleyecektim. Çünkü yapacak hiç bir şey yoktu. Tam salona giderken kapımın altından bir zarf girdi içeriye.
Zarfı gördüğümde ilk kimden gelebileceğini düşündüm. Durup bir düşündüm. Ama hayır, bugün hiç kimseden bir mektup beklemiyordum. O an çok tuhaf bir sahneydi. Üzerimde pijamalarımla kapımın altından gelen bir zarfa bakıyordum. Zarfa doğru yaklaşıp onu elime aldım. Dışını biraz inceledim. Evet bu bir zarftı. Acaba yanlış kişiye mi gelmiş diye merak ediyordum. Ancak sonra fark ettim ki üzerinde adım yazıyordu. Artık korkmaya başlamıştım. Titreyen ellerimle zarfın kapağını açmak için elimi uzattım ve artık dayanamayacağımı anlayıp gözlerimi kapatıp açtım. Zarfın içinden bir not çıkmıştı. Notu okudum. O an yaşadığım şaşkınlığa anlatmaya sayfalar, kitaplar hatta ciltler yetmez. Zarfta başvurusunu yapmadığım bir iş teklifi gelmişti.
Ben lisedeyken bir öykü yarışması olmuştu. Ben bu yarışmayı çok önemsemiştim. Tam 1 ay boyunca bu yazı üzerinde çalışmıştım. Tahmin edemeyeceğiniz kadar silip baştan yazmıştım ve bütün arkadaşlarıma okutmuştum. Güzel olmuş demelerine rağmen ben hep baştan yazardım. Ödül kazanan yazının açıklanacağı gün az daha bayılıyordum. Ve o gün 1’inci olmuştum. O gün o kadar çok mutlu olmuştum ki ödül olarak verdikleri sertifika ve kupa hala salonumdadır. Meğer o yarışmayı düzenleyen şirket benim öykümü çok beğenmiş ve benim orada yarı zamanlı çalışmamı isteyeceklermiş. Ama tam bana iş teklifi yapmak için okula geldiklerinde ben mezun olmuştum. Ve ben mezun olduğumdan beri beni arıyorlarmış. En sonunda adımı, adresimi öğrenip bir zarfla iş teklif etmeye karar vermişler. Şu an ben çocuk hikayeleri yazan tanınmış bir yazarım. İşimi seviyorum ve bundan çok keyif alıyorum. Bu iş kendi özümü bulmamı sağladı. Ve bunca zamandır neden yazar olmadığı merak ediyorum. Ama işimin en sevdiğim kısmı kitap fuarlarına gelen çocukların yüzlerindeki gülümseme.