Aidiyet duygusu nedir sizce? Hiç bulunduğunuz bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi? Aidiyet, bir kişiye, bir topluma, bir aileye mensup olma diye adlandırılabilir. Arapça kökenli bir kelime olup “ait olma, ilişkinlik” manasını taşımaktadır. Bu duygu insanlarda ve canlılarda yerleşik olarak bulunan bir durumdur.
Bir toplumun insanları birbirlerini tanımasalar bile aynı duygu, düşünce ve görüşleri paylaşmaları, benzer tutumları sergilemeleri aidiyet hissinin sonucu oluşmaktadır. Bu da aynı zamanda toplumlarda milliyetçilik ideolojisini uyandırır. İnsanlar ait oldukları yerde güvenli ve mutlu hissederler. Bu da insanların ülkelerini sevmelerinin en büyük nedenlerinden biridir bence.
Tabi ki bende bu sevginin sadece ülkelerin haritalarda belirlenmiş hudutlarından ibaret olmasını istemiyorum fakat bu millet sevgisi insanın doğasında olan bir şey. Keşke herkes karşısındakinin özelliklerini görmezden gelerek “insan” gözüyle baksa, lakin bazı kirli zihniyetler bu milliyetçilik duygusunu abartıp kine, nefrete hatta ve hatta savaşa çeviriyorlar.
Bu kişiler insanlara doğuştan, yani kalıtım yoluyla, gelen özelliklerin davranışlarını, zihniyetlerini belirlediğine inanan kişilerdir. Bu da insanlara ulusal-etnik kimliklerinden ötürü her türlü olayda önyargı ile yaklaşılmasına sebep oluyor. Bunun en büyük örneğini II. Dünya Savaşı’nda Almanların kendilerini “üstün ırk” sayarak milyonlarca insanın hayatına hiçbir sebep olmadan kıydıklarında gördük. O zamandan bu zamana tüm dünyada ırkçılık, ayrımcılık gibi olaylar daha fazla gündemimizde yer almaya başladı. Aslında ırkçılık çok uzun yıllardır olsa da II. Dünya Savaşı ile beraber bir dönüm noktasına girdi.
2020 senesinin başlarında ise –1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde “Tüm insanlar eşit yaratılmışlardır ve aralarında yaşam, özgürlük ve mutluluğu arama hakkı gibi Tanrı tarafından onlara verilmiş, onlardan ayrılamaz belirli haklara sahiptirler. ” maddesiyle hiç çelişmeyerek(!)– Amerika’da bir siyahinin polis şiddeti sonucu hayatını kaybetmesiyle beraber bir kez daha ırkçılığı gözler önüne serdiler. Kendi maddelerini çiğneyerek insanların yaşam, özgürlük ve mutluluk haklarını sadece ten renkleri sebebiyle yıllarca tekrar tekrar suistimal ettiler. Ama insanlar artık buna bir son vermek için, öncelikli olarak ABD’de olmak üzere, tüm dünyada protestolar başlattılar. Fakat bu zihniyet sadece protestoyla yıkılabilecek bir zihniyet değil. Irkçılık zihinsel bir hastalıktır. Ancak ve ancak eğitimle yıkılabilir.
“Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.” Diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği bu sözün üstünden yaklaşık 100 yıl geçmesine rağmen günümüzde hala ırkçılık virüsü ile uğraşmaktayız. Evet, bu bir virüs çünkü nesilden nesile aktarılıyor ve her türlü tıbbi virüsten daha ölümcül. Hala da dünyamızda bu virüsü yenmek için bir çözüm yöntemi bulunmuş değil ve ilerleyen yıllarda da yenebilecek gibi durmuyoruz.
Uzun lafın kısası, kimse kimseden din dil, ırk, ten, etnik kimlik bakımından hiçbir şekilde üstün değildir. Herkes birbirini ve milletini sevmek zorunda olmasada saygı duymak zorundadır. Bizde gelecek nesiller olarak Mustafa Kemal’in söylediği sözü onun istediği biçimde yerine getirmek için elimizden geleni yapacağız. Sonsuza kadar sevgi ve saygıyı savunacağız!