Hızla doğrulduğum yatağımda nefes nefese, yorganımla bakışıyordum. Az önce gördüklerimin yalnızca bir kabus olduğuna kendimi inandırdıktan sonra başımı tekrar yastığa koydum ve gözlerimi yumdum. Tam uykunun ağırlığı göz kapaklarıma galip gelecekti ki kapıyı hızla açan küçük çocuk yine korkuyla doğrulmama neden oldu. Şaşkın gözlerle çocuğu süzüyor, kim olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bana kahvaltı için aşağı kata gelmemi söyleyip çıkınca ayağa kalktım ve ikinci şoku yaşadım. Burası benim odam değildi. Hala rüyada olduğumu düşünüp koşarak yüzümü yıkamaya gittim. Gözlerimi açtığımda bana dikkatle bakan, hiç tanıdık gelmeyen bir çift kahverengi gözle karşılaştım. Aynadaki yansımanın kim olduğunu bilmiyordum. O an emin olduğum tek bir şey varsa o da 16 yıl boyunca yeşil gözlere sahip bir erkek olduğumdu. Ancak şimdi pembe bir odada ve başka birinin bedenindeydim. Tekrar uyursam her şeyin düzeleceğini umarak uykucu bünyeme şükrettim ve tekrar kolayca uykuya daldım.
Uyandığımda kendi bedenimi ve odamı görünce derin bir iç çekip tekrar az önce yaşananların düşler dünyasının bana oynadığı ufak bir oyun olduğunu kabullendim ve okul için hazırlanmaya başladım. Her zaman çantamda duran defteri masamda görünce şaşırdım ve kaldırınca gözüme benimkinden kat kat daha özenli bir el yazısıyla yazılmış olan not ilişti.”Kim olduğun hakkında en ufak bir fikrim yok ancak beden değiştirdiğimizi fark etmişsindir diye umuyorum.” Böyle absürt bir şeyin gerçek olup olamayacağını düşünürken kitaplığımdaki ,kapağını bile açmadığım, kitap gözüme ilişti. Doğum günümde anonim biri tarafından kargo ile bana yollanmış, ben de açma zahmetine bile katlanmamıştım. Kapağındaki tozları üfleyerek kitabı açtım ve önüme çıkan ilk efsaneyi okumaya başladım. Efsanelere inanmayan birisi olarak insanların, kaderin birbirine bağladığı ruhların beden değiştirebildiğine inanması bana fillerin uçabilmesinden daha mantıksız geliyordu. Yine de hayatında hiçbir heyecan olmayan bir genç olmaktansa olanlar üzerinde fazla düşünmeyip kabullenmek daha makul gelmişti.
Tüm yılın neredeyse yarısını başka bir şehirde, başka biri olarak geçirdim. Çalışıyor, arkadaşlarıyla dışarı çıkıyor hatta ödevlerini bile yapıyordum. Hayatımı benden daha düzenli birisinin yönetmesi notlarımı yükseltmiş ve başarımı arttırmıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu tuhaf olay oldukça eğlenceli bir hal almıştı. Telefonla haberleşiyor, birbirimize ne yapmamız gerektiğini söylüyorduk. Üç hafta boyunca ondan haber alamayana kadar her şey düzgün gidiyordu. Beraber sinemaya gittiğini söylediği arkadaşlarım sinemaya gittiklerini hatırlamıyor, onun okula gittiği günlerde yok yazılıyordum. Sanki bir anda kendini hepimizin hafızasından silmiş ve sırra kadem basmıştı. Telefonumdaki mesajların da silindiğini fark ettikten sonra bir şeylerin normal olmadığını anladım. Normal olmayan neydi? Bir saniye önce düşündüğüm şeyi şimdi unutmuştum. Bir gün sonra ne adını ne de onu neden aradığımı hatırlayamaz hale geldim. Yalnızca birini arıyordum ve bulmak benim için çok önemliydi. Aradığım kişi ile ilgili anılar zihnimden bir bir siliniyordu. Onu bir daha asla bulamayacaktım.
Üzerinde beyaz bir örtü olan çocuğa baktı kız. Cansız bir beden ile aynı odada bulunmak onu bir hayli rahatsız etmişti. Son bir kez hareketsiz yatan silüete baktığında gözü yanda duran kitaba çarptı. Ölmeden birkaç gün önce istemişti daha önce hiç dokunmadığı bu kitabı, yanında istediği ve bileğine doladığı kırmızı iplik daha çok dikkatini çekmişti aslında. Kitabı biraz karıştırmış, kendi kendine söylenmiş sonra da kızın anlayamadığı davranışlar gösterip başka ortamlardaymış gibi davranmaya başlamıştı. Son günlerinde de birini aradığını söylemiş ancak daha sonra kendi de unutmuştu. Ona üzüldüğü için hayallerini bozmak istememişti kız. Kitabın katlanmış sayfası dikkatini çekince açıp okumaya başladı.”Japonların bir inancına göre parmaklarından, kırmızı bir iplikle bağlıdır iki kişinin kaderleri.” Şimdi en azından biraz daha mantıklı geliyordu çocuğun yaptıkları. Yine de son günlerini bir efsanenin peşinde koşarak harcadığı gerçeği yüreğini burkmuştu kızın. Gittiği yerde daha güzel hayaller kurmasını umarak usulca odadan çıktı.