Dil insanoğlunun kaderini yazar.
İnsanoğlunu çağdan çağa, dönemden döneme atlatır bazı cümleler.
Bedenimizin içinde bulunan boşluğu düşüncelerimiz doldururken dünyanın boşluğunu diller doldurur.
Bir insanı anlamak için öncelikle o insanı dinlememiz gerektiği bir kesindir. İşte bu insanlar arsındaki anlaşmayı ve anlaşmazlığı dil gerçekleştirir.
Ulusu ulus yapan en önemli ortak nokta dildir.
Ulusların kültürel erozyona uğrayarak tarih sahnesinden çekilmelerinin en önemli nedeni kendi öz dillerini kaybetmiş olmalarıdır.
Kendi öz dillerini koruyamayan uluslar sosyolojik ve kültürel tarihlerini koruyamazlar
Sözcükler ve cümleler yerinde kullanıldıkları zaman hem güçlü bir silah hem de kurşun geçirmez bir zırha dönüşebilirler.
Dil kurnaz tilkiyi bile kandırabilir.
Ya da tatlı dil yılanı deliğinden çıkarabilir.
Güçlü olan diller ise bambaşka bir olaydır.
Her dönemin kendisine ait güçlü bir dili vardır.
Antik çağlarda bile güçlü olan dil her zaman en çok gelişmiş ulusun dilidir.
Dünyanın yönünü değiştiren, bilime yön veren, sanatı yöneten ulus diğer ulusların bir adım önündedir.
Çünkü yaşamış olan bütün insanlar hayatları boyunca ya bilim hakkında ya sanat hakkında ya da evrensel problemler hakkında konuşmuştur.
Ve bu olaylara yön veren devlet kendi dilini evrenselleştirmiş olur.
“We will rock you.” ya da “We are the champions” derken tutulan ritim evrenseldir.
Çünkü bu şarkıların sözleri, melodileri ve söylendikleri yerler hep aynı şekilde işlenir bütün insanların içine.
Yavaş yavaş dünyanın her türlü olayına ve gelişimine adım atan İngilizce günümüzün en güçlü dilidir.
Her ne kadar kendi dilimizi korumak ve yozlaşmadan sürdürmek istesek de asla başka dillerinde gölgesi altında kalmayan bir dile sahip olamayacağız.
“En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernus
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.”
Ben yukarıdaki Bedri Rahmi Eyüboğlu’na ait bu dizeleri her okuduğumda başka bir düşünceye kapılıyorum.
“… bir ülkenin yönetimini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç kuşkusuz dilini gözden geçirmek olurdu. çünkü dil kusurlu ise, sözcükler düşünceyi iyi ifade edemez. düşünce iyi ifade edilemezse, görevler ve hizmetler gereği gibi yapılamaz. görev ve hizmetin gerektiği şekilde yapılamadığı yerlerde âdet, kural ve kültür bozulur. âdet, kural ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar. adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. işte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir !..”
Konfüçyüs
Özge Köker