İnsanların oyuncu olduğu ,sandalye ve koltukların dekoru üstlendiği,klasik bir senaryoya bağlı ilerleyen ama bir o kadar da plansız bir sahnedir dünya.Bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde herkesin rol yaptığı bu dünyada karakterler ağır basmaktadır.Peki sen sahnede patrona ayak uyduran mısın? Yoksa kendi oyununu yazan ve oynayan mısın? Sen bu sahnenin neresindesin? Peki ya sen kimsin?
Beklenmedik bir şekilde ya da heyecanla karşılanan ilk evredir bebeklik.İşte o an o küçücük bedeniyle sahnede yer aldığını gösterir ağlayarak.Doğanın kanunu gereği yürüyemiyor olsa da o da artık bir oyuncudur. Elindeki oyuncağıyla, kaşınan dişleriyle, konuşmaya çalışan azmiyle,hakkında şimdiden planlananlarla,ipek saçlarıyla,gülümsemesiyle sahnede belirir.
Zamanın nasıl geçtiği anlaşılmamış bir şekilde kendini beslenme çantasıyla ve birkaç kalemle okula giderken bulur insan.Öğrencidir,çalışma hayatının ilk dönemine girmiş bulunmaktadır.Yaklaşık yedi yıl süren sahneye alışma süreci son bulmuştur.Kendini ifade edebilmesi için nasıl yazacağı ve okuyacağı öğretilir.Birdenbire kendine benzeyen bir sürü rol arkadaşı bulur sınıfta insan.Ona söylenenleri yaparken, gözü farklılığa,sıradışılığa kapalıyken aşk uyandırır onu.Yazılan şiirler,kızaran yanaklar,hızlanan kalpler havada uçuşur ve sahnenin atmosferine karışır.Aşkla birlikte gelen acı, karakteri güçlendirir,ayıltır.Dördüncü evresinde sahip olduğu özgüven ve deli dolu ruhuyla açılmak,genişlemek,yeni rollere hayat vermek ister insan.Askere gider,yazar,çalışır,okur,araştırır,düşünür,tanışır,merak eder,sahnenin farklı bir tarafında bulunmak ister.Çabalar,çalışır hem de çok çalışır istediği rolü kapıp,tüm benliğiyle oynayabilmesi için.Şöhretin,paranın,başarının hayalleriyle beslenir.Sonra beyaz önlüğünü giyinir.Saflığını ve güvenilirliğini aşılamaya çalışır yardımcı oyunculara.Artık doktordur.Sen diye değil siz diye hanım,bey diye hitap edilir.Kulağı öyle alışmıştır ki saygı sözlerine,bir anda uçup başkalarının kulağına konmaması için tüm gücüyle sahnede yer almaya devam eder .Çünkü değer ve saygınlık kişiye kendisini değerli hissettirir ve kişi rolüne tutkuyla ,sıkıca bağlanır.Daha bakımlı, daha başarılı ,daha güzel bir hayatı vardır önünde zamanında planlandığı gibi.
Altıncı çağında fark eder ne kadar yaşlandığını yüzündeki kırışıklıklardan ve bol gelen kazağından,belinden düşen ipek dokumalı pantolonundan.Ya torunlarıyla doludur etrafı ya da sessizliğiyle.Ve sesi onu yıllar önceki kendine doğru yolculuğa çıkarır.Biraz titrek ve heyecanlı sesi çocukluğundan yaşlılığına ona eşlik etmek için gelmiştir.Artan bel ağrıları, düzenli alınması gereken ilaçlar, enerjisinin sahnede bir yerlere sinmesiyle rolüne devam edemeyecek konuma gelir insan.Oyunun son dakikalarıdır artık.Alkışın çalıp, çalınmayacağı merak konusu olmuştur.Onca çalışmanın, zamanın , dökülen terin hepsi rol uğruna sindi sahnenin her bir köşesine.Perde kapanıyor,oyun bitiyor ve oyuncular veda ediyor sahneye hayat verdikleri eşsiz karakterlerle.