İnsanı oluşturan şeye su der ünlü filozof Thales. Bilimse oksijen, karbon, hidrojen, azot, kalsiyum diye açarak örneklendirir bu maddeleri. Manevi açıdan insanı oluşturan şeye ise geçmişi demek pek yanlış olmaz. Ona ayrılan zamanda biriktirmeyi başardıkları oluşturur insanı.
İnsanoğlu içinde yaşadığı gezegenle bağdaştırıldığında pek çok açıdan benzerliklere rastlanır. 4 milyar 500 milyon yıl kadar bir geçmişi vardır bu yaşlı gezegenin. Geçmişin ağırlığı çökse de omuzlarına Dünya’yı Dünya yapan bu geçmiştir. Yaşanan pek çok jeolojik zaman, patlamalar, savaşlar ve 4 milyarın içine sığmayı başaran sayısız tarihi olaydır gezegenin asıl yapı taşı.
Kısacası insan da bu gezegen de bir hiçtir geçmişi olmadan. Bizi diğer canlılardan ayıran kullanabildiğimiz aklımız ve irademizse bizi iradesi olmayan robotlardan ayıran şey de duygularımızdır. Duygularımızı ise geçmişimiz oluşturur. Bir katil, katil olarak doğmaz ona bunu yaptıran yaşadıklarının ona kattığı hislerdir. Hiç kimse iyi ya da kötü doğmaz ona bunu katan bize ayrılan kısıtlı süreye ve mekana sığdırdıklarıdır.
Kötü… İşte bazı şeyleri değiştirmeyi hatta temelli silmeyi istememizi sağlayan bu kelimenin bize çağrıştırdıklarıdır. Tanrı her şeyi iyi bir amaç uğruna yaratırken bunu kötüye kullanmayı başaran insanlar yine bu başarılarından kurtulmaya çalışır.
Bunun yanı sıra iyi geçen günler de kendini unutturmak ister bazen. Geri getiremediğimiz iyi anılar, özlediğimiz iyi anılar… Hep geçmiş daha çekici görünür insana. Zamanında memnun olmadığı şimdiki zaman bir gün geçmiş olduğunda özlenmeye başlar. Ulaşamadığımız her şeye duyduğumuz gibi geçmişimize de bu yüzden nefret duyarız, elde edemediğimiz şeyi yok etmek isteriz.
Bu isteklerin başlıca sebebi ise ani duygu yükselişleridir. Fazla özlem, fazla nefret, fazla mutsuzluk… Her şeyin fazlasının göz çıkardığı bu hayatta yaşadığımız fazla duygular da pişmanlık duyacağımız şeyler yapmamız için bize yol gösterir. Öyle ki verilen ani kararlar yok olacağını bile bile geçmişini bile sildirir duygularını kontrol edemeyen insanoğluna.
Bir gün zihnimizi bile ele geçireceğine inanılan teknolojiye has ”geçmişi sil” özelliği işte bu yüzden faydalı değildir aklını kullanabilen varlıklara. Her ne kadar ”aklını kullanabilen” vurgusunu yapsak da düşüncesizliğin en büyük düşmanımız olduğu da göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. İşte bu yüzden her zaman geçmişi silmenin her zaman ulaşabileceğimiz bir seçenek olması pek çok açıdan tehlike arz eder.
Robotlaşmaya devam eden bu çağda ele geçirilmemek adına yapmamız gereken en önemli şey farklılıklarımızın farkına varmaktır. Hissedebildiğimizin, yaşayabildiğimizin farkına varmalı ve her anı tadını çıkararak bu anlardan pişman olarak değil de ders çıkararak yaşamalıyız. Büyük pişmanlıkların öncüsü olacak ve bizi robot olmaya bir adım daha yaklaştıracak ”geçmişi sil” seçeneğinin yol açacağı tehlikelerden kurtulmanın en önemli çözümü geçmişimizin değerini bilmektir.
İnsan yaşadığı kadar vardır. Birikimini ve bu birikim için harcadığı zamanı, kısaca geçmişini bir hiçliğe sürüklemek, hiç var olmamış olmakla eş değerdir. Bu nedenle geçmişi silmek sadece geçmişimizi değil tüm varlığımızı yok etmektir. Yapmamız gereken yok olmamak için bizi, varlığımızı tehlikeye atan teknolojiden artakalan değerleri elimizde tutmaktır. Tıpkı geçmişimiz gibi…