Sarı,uzun saçları yağmurda ıslanmış,gözlerini kapatıyordu.Daha fazla kaldıramıyordu taşıdığı yükü.Ne bacakları ne de ruhu.Gözlerinden akan yaşlar yağmura karışıp damlıyordu toprağa.Kaybettiği şeyleri düşünüce içi ürperiyor,hayatta kalmak için bir neden arıyordu.Bu acımasız ama bir o kadar da güzel dünyada yapayalnız kalmıştı bu genç.
– 3 gün önce –
Komutan ağır, temkinli adımlarla ilerlemeye başladı. Olacakları her düşündüklerinde içleri ürperen askerler, bu korkularını yüzlerine yansıtmamaya çalışarak mavi,kararlı gözlerine bakıyorlardı adamın. Sessizliğe bürünmüş bu salonda yalnızca onun ayak sesleri duyuluyordu.Bir müddet sonra durdu,tek tek tüm askerlerine baktı. Ses tonunu alçak tutsa da sesindeki kararlılık ve azim insanın içine işliyordu. Komutan,bu orduyu yoktan var eden adam,üstün zekası ve yeteneği ile herkes tarafından saygı ile anılan adam.
“Yüzyıllar önce yazılan korkunç kaderimizi,makus tarihimizi yenmeye geldik buraya.Yüreğimize işleyen korkuyu, bu kafese,bu duvarların içine hapsedilmenin verdiği utancı yenmeye.Bu iğrenç yaratıkların -devasa ve yalnızca öldürmek için öldüren yaratıklardı bunlar.-kökünü kurutmak için geldik.Bu birliğe alınırken hepinize bir soru soruldu.Ölmeniz emredilse, gözünüzü bile kırpmadan ölebilir misiniz? Bugün sizden bunu yapmanızı istiyorum. Dışarıda bizi ne bekliyorsa beklesin, ne olursa olsun izlediğiniz bu yolu hiç terk etmemenizi, verdiğiniz yeminden hiç şaşmamanızı istiyorum.Kalplerinizi adamanızı istiyorum. Özürlüğün kanatları altında savaşan bu birliğin, yıllarca esaret altında kalmış bu insanlar için hiçbir şey düşünmeden savaşmasını istiyorum.”
Kasvetli gözlerini kapatıp en ufak bir duygu emaresi vermeden uzaklaştı.O kapıdan çıktıktan sonra tüm askerler ayağa kalkıp hazırlanmaya başladı.Çoğu biliyordu bu savaşın son savaşları olacağını.Bu devasa duvarların içinden çıkıp, temiz gökyüzünü son kez görebileceğini.Yine de kimse vazgeçmiyordu. Halk arasında deliler olarak anılan bu topluluk; hayalleri,umutları için savaşan bir grup insandan başkası değildi. Yıkılan hayallerin tuğlalarından hep beraber yeni hayaller inşa etmişti bu birlik.Beraber gülmüştü,beraber ağlamıştı ve işte şimdi beraber öleceklerdi.
Şafak sökerken atlara binip yola koyuldular. Ayaz,hepsinin kemiklerine kadar işlemişti.Güneş neredeyse doğmuştu.Gökyüzü, kırmızının en görkemli tonlarına bürünmüştü.Bu çizgiler dünyayı iki parçaya ayırmıştı sanki. Alt kısım adeta cehennemdi.Birazdan kan gölüne dönecek olan topraktan, dün akşam yağmış yağmurun kokusu yayılıyordu.Üst kısım ise cennetten farksızdı.Gözlerinizi alamıyor,kenetleniyordunuz. Aşağı bakarsan ölüm,yukarı bakarsan sonsuzluk.Fırtına öncesi sessizlik insanın içini ürpertiyordu.İşaret fişeğinin dumanı gökyüzünde belirdiği anda askerler pozisyon değiştirdi.Daha şimdiden karışmıştı ortalık.Sesler yankılanıyor,çığlıklar yükseliyordu. Toprak yavaşça kırmızı renge bürünüyordu.Kan donduran bu ortamda eksik olan tek bir şey vardı,umut.Her şeyiyle savaşan onca insanın gözlerinde eksik olan tek şey o umut ışığıydı.Hiç kimse kazanmayı umarak gelmemişti buraya,ölümü kabullenmişti herkes.
Beyaz atının yelesi rüzgarda sallanıyordu komutanın.Arkasında can veren askerlere aldırmadan sürüyordu atını.Sarışın genç ise ağzı açık bir şekilde ona bakıyordu.Ona duyduğu hayranlık gitgide artıyordu.Nasıl devam edebildiğini,nasıl bu kadar güçlü olabildiğini anlamak istiyordu.O sırada olan şey çocuğun neredeyse attan düşmesine neden olacaktı.Çocuğun gözleri büyümüş,yüzüne endişeli bir ifade yerleşmişti. Kalbi dışarıdan duyulacak kadar sesli atıyordu. Herkes donakalmıştı. Savaş alanı,müthiş bir sessizliğe bürünmüştü.Nemli toprakta hareketsiz yatan komutan, herkesi umutsuzluğa sürüklemiş,askerlerin son umutlarını da yıkıp geçmişti.Kaybedecekleri kesindi artık.Bazıları kaçmaya bile yeltenmişti.Bir çözümü yoktu artık bu işin.İşte, her şeyin bittiği noktaya gelmişlerdi.İki asker çabucak gidip doğrulttu onu. Adamın sağ kolunun yerinde olmadığını fark eden çocuk dehşetle geri çekildi.Askerler,onun bilincini açık tutmaya çalışırken komutan hışımla kafasını kaldırıp son gücüyle bağırmaya başladı.
“İlerleyin!Hayatlarını feda etmiş onca askerin ölümlerini anlamlı kılan bizleriz!Onları hatırlayacak olanlar bizleriz! Eğer gerekirse,biz de hayatlarımızı anlamlı kılacak diğer insanlara güvenip burada can veririz!Artık hiçbirinin önemi yok.Ne kurduğunuz hayallerin ne de umutlarınızın.Nasıl birer hayat yaşadığınızın da hiçbir önemi yok.Hepiniz aynı yerde,aynı şekilde öleceksiniz.Ancak herkes bir gün ölecek. Bu, yaşadığınız bu hayatın tamamen anlamsız olduğunu mu gösteriyor? Doğmanızın bile bir anlamı olmadığını mı? Bunu bizim için can vermiş yoldaşlarınıza da söylemek ister misiniz? İşte o an geldi.Sizden atınızı ölüme sürmenizi istiyorum.Ne olursa olsun aldırmadan,tüm benliğinizle savaşmanızı istiyorum.Saldırın askerlerim!”
Şaşkınlıktan donakalmıştı onca insan.Az önce kolunu bir yaratığa kaptırmış olan bu adam,sanki hiçbir şeyi yokmuş gibi tüm savaş alanını inletmiş,onu orada bırakıp gitmelerini istemişti.Atını ilk ilerleten sarışın genç oldu. Biliyordu çünkü o adamı bu sözleri söylemeye ikna eden şeyin ne olduğunu.Sonuçta insanlığınızdan vazgeçmeden canavarları yenemezdiniz değil mi?Birinin bunu yapması gerekiyordu.Bu acımasız dünya ise onları seçmişti.Diğerleri de peşinden geliyordu.Hıçkırık ve ağlama sesleri,çığlıklar havada uçuşuyordu.Çoğu ölecek,bazıları kötürüm kalacak bazıları ise çektiği acı yüzünden ölmeyi dileyecekti.Buna rağmen en ufak bir tereddütte kalmadan ilerliyorlardı.Birkaç saat daha süren çetin savaştan sonra etraf sakinleşti.Başarmışlardı.Etrafta o tiksinç yaratıklardan bir iz yoktu.Ancak insanlardan da yoktu.Cesetler,uzuvlar her yerdeydi.
Zorlukla başını kaldırdı çocuk.Gördüğü manzara karşısında kusmamak için kendini zor tuttu.Ayağa kalktı ve sendeleyerek yanındaki bayrağı aldı.Toprağa dikti.Gözlerinden akan yaşları durduramıyordu.Başarmışlardı ama bunu bir zafer olarak nitelendirebilirler miydi?Bu beklenmedik başarı bir işlerine yarayacak mıydı?Yerde yatan onca cesedin arkasından sevinebilirler miydi?Bunları düşünecek gücü yoktu.Bayrağın yanına bıraktı yorgun bedenini.Destek için gelecekleri bekledi.
Tamamen ayağa kalkabilecek duruma geldiğinde 3 gün geçmişti.Mezarlıkta,soğuk toprağın altında yatan onca bedenin arasında dimdik duruyordu şimdi.Çiçeği usulca önündeki mezara bıraktı.
“Kendilerini feda etmeye hazır olmayanlar hiçbir şeyi başamraazlar.Siz her şeyi bir kenara bırakıp savaştınız.Tüm o umutsuz insanları başarınızla gururlandırdınız.İnsanlığınızı yitirirken insanlık için yeni bir yol açtınız.En zor şeyi yapıp hoşça kalın diyorum size.Umarım gittiğiniz yerde daha mutlu olursunuz.”
Savaş buydu işte.Sonunda kazananın olmadığı,insanın içini umutsuzlukla,huzursuzlukla dolduran bir katliamdan başka bir şey değildi. “Gerektiği zaman ağlamaktan çekinme.Çünkü gözyaşları,söyleyemediklerini söylemek içinidir.” demiş Dostoyevski. Pişmanlığı,özlemi anlatan bu gözyaşları,mezarların üzerine damlamaya devam edecektir.