Herkesin kendi benliğinde yeni ve özgün olgular bulmaya çalıştığı ve yaptığımız her küçük değişikliğin birçok bireyi etkilediği bu hayat denen döngüde yaşadığı topluma farklı yönlerden katkıda bulunmuş ve dünyayı farklı açılardan etkilemiş bireylerin varlığı şüphesizdir. Bununla beraber, içinde yaşadığımız çevrede insanları yönlendiren, yöneten ve onlar tarafından yönetilen insan tiplemeleri bulunduğu sürece hayatımızda endişelenmemiz gereken bir soru da kendimizi hangisi olarak gördüğümüzdür. Konfüçyüs’ün ortaya attığı üç büyük tehlike kavramları buna benzer insanlardan oluşmaktadır.
Konfüçyüs tarafından bahsedilen ilk tehlike akıllı olan insanların duygusuz olmalarıdır. Bu cümleden çıkarılabilecek türlü anlam olmakla beraber Konfüçyüs’ün belirtmek istediği olgu, akıllı insanların karar alırken duygularını bastırmaları sebebiyle tüm olaylara tek bir açıdan bakmalarıdır. Bu nedenle belli bir kesimi, yakınlarındakileri hatta kendilerini bile olumsuz şekilde etkileyebilecek sonuçlar doğabilir ve bu zeka-duygu dengesizliği onları yaşayan bir varlık olmaktan çıkarmış olacaktır. Bu nedenle alacakları kararlar insanları kötü etkileyecek bile olsa, eğer onlar doğru olanı yaptıklarını düşünüyorlarsa bu karardan vazgeçmeyeceklerdir.
İkinci büyük tehlike duygulu insanların etkisiz bireyler olmalarıdır. Hayatlarının gidişatı insanları farklı yerlere sürükleyebilir. Bu zaman içinde birtakım kararlar alırken dikkat edilmesi gereken bir şey varsa o da bu seçimin sizi götüreceği yerdir. Eğer bu kararı alırken düşündüğünüz tek şey o karar hakkında nasıl hissettiğiniz ve sonrasında nasıl hissedeceğiniz ise o karar ne size ne etrafınızdakilere yarar sağlamayacaktır. Duygularını mantıklarının önüne geçirip onlara göre karar veren insanlar ne kendilerini ne de yakınlarını her açıdan düşünmeden bu kararı aldıkları için onlar, yaşadıkları gezegende iz bırakacak insanlar olamayacaklardır. Hatta duyguları yüzünden almaları gereken çoğu kararı almaktan çekineceklerdir.
Konfüçyüs’ün bahsettiği son tehlike etkili bireylerin aynı zamanda akılsız bireyler olmalarıdır. Bu tip bireyler, toplumdaki statüleri ve ilişkilerinde doğru seçimleri yapacak belli özelliklere sahip olamamaları nedeniyle aldıkları kararların sonuçları insanları olumsuz yönde etkileyecek ve çevrenin birtakım konular hakkındaki görüş ve davranışlarını değiştirmeye başlayacaktır. Bu değişim sonunda herkesi etkilemiş olan bir soruna dönüşür ve herkesin hayatını bir şekilde değiştirir. Bu nedenle etkili bireyler aynı zamanda akılsız olanlardır. Çünkü bazen büyük kararlar, düşünülmeden verilmesi gerekenlerdir.
Bu tür insanların varlığı, yaşamda hepimizi belirli etkenler dolayısıyla nasıl etkilediğimizi ve verdiğimiz kararların nasıl bir döngü içerisinde bize geri geldiğini açıklamaya yeterlidir. Eğer dünyayı değiştirebilen insanların bu kararlar için yetersiz olduğu ve bunun için yeterli olan insanların da karar verirken göz önünde bulundurulması gereken faktörlerden yoksun oldukları anlaşılıyorsa, demek ki insanlar önemli ya da önemsiz olmaksızın her tür konuda ve bireyde yanlış izlenimi almaya müsait varlıklardır.