Güneş tepede, aşağıda, yanda ve öndeydi. Karşımda dört kişi bacak bacak üstüne atmış ve beni izliyordu. Tavandan asılan terazi rüzgarın uğultusuyla titriyor. Yelkovan ile akrep yarış içinde ben de öyle. Şimdi dört kişi kayboldu ve yerini gergedanlar aldı. Öyle korkunç öyle bize benziyorlar ki gözlerinden kırmızı çaresizlik akıyordu. Buraya gelme sebebim önemini yitirirken kapıya doğru ilerledim. Oradan tam uzaklaşmak üzereyken omzuma bir el dokundu. Çürük ve lanetli bir el.
Annem hep derdi ki kabuslar insanın en gerçek halidir. O el de bana yaşadıklarımın hepsinin bir kabus olduğunu kanıtladı. Kokusunu en güzel lavantanın keskinliğiyle işittim.
İrkildim. Annemin karnından çıkınca nasıl irkildiysem öyle…
İrkildim ve gerçekliğe döndüm.
İrkildim ve her şey yerine oturdu.
Her şey ve her şey bana uzak ve yakın oldu. Kendimi labirentte ararken arkada bıraktığım hayaletim yardımıma koştu. El hala omzumda. Cebimde bir adet badem. El bana dedi ki kaçma artık ve geri dön her şeye. Zaman kaçma zamanı dedim pişkince. O da başladı söylenmeye:
-Sen, ben ve diğerleri. Kimse yok artık etrafta. Kimse sana zarar veremez senin kendine zarar verdiğin kadar. Bak aynada kendine, ayna değişmiş ve sen değişmişsin. Eskisi kadar kolay değil artık hesap vermek terazinin altında. Sen de yaşadın bu dünyada, sen de kirlendin bu balçıkla. Al o balçığı yont kendini bir bir. Lanetli olan ben, lanetsiz olan sen isen eğer söyle bana günahlarını. Tartalım kırdığımız kalpleri, dağıttığımız yargıları ve sevmediğimiz insanları. Eğer, eğer lanetli bensem kaz şuraya mezarımı gireyim içine toprağın.
Yarım yamalak dinlediğim sözlerin etkisinde sinirden küplere bindim. Kestim o eli kökünden. Kim varsa bana sözü olan onu da çekirdeğin dibine yolluyorum bundan sonra sözümdür. Cebimdeki badem yere yuvarlandı, ezdim ayağımla. Kızgındım bu dünyaya ve en çok da sana. Ben gerçekliğe döndüm de ne oldu. Daha fazla yük daha fazla tasa. Baksana şu zombilere, uyurgezerlere; bakıyorlar ama görmüyorlar, duyuyorlar ama dinlemiyorlar, dokunuyorlar ama hissetmiyorlar.
Yine ve yeniden başladığım yerdeyim. Gözümü açmamak için kendimi zorlasam da sonunda pes edip açtım gözümü. Dört kişi önümde çekirdek çitliyordu bu sefer. Çanlar çaldı ve güneş bana odaklandı. İçlerinden en büyüğü “Söyle bakalım nedir senin değerin?” diye sordu bana. Dolandım da dolandım. Yalvardım güneşe kurtarsın beni diye. Para teklif ettim diğer üçüne. Bekledim bir yıl orada. Yattım ve bekledim bir yıl. Baktım ki buradan çıkış sadece ben cevap verirsem olacak, bir beş dakika düşündüm cevabımı.
Ben topu topu bir insan kadar ederim. Başka bir şeyle ölçülmez değerim. Toprak benden bereketlidir. Hava benden hafif ve özgürdür. Ağaçlar benden canlı ve hayvanlar benden amaçlıdır. Bulutlar benden yukarıda ve sular benden kıvraktır. Bir insanım ben!