Perde açılsın, sahne kurulmuş, ışıklar senin üstünde… Hayata en güzel merhaba deme şeklidir tiyatro. Büyük bir alkışla başlar ve büyük bir alkışla son bulur. Öyle bir oyundur ki koca bir ömrü kapsar. Peki, tiyatro nedir? Tiyatro ise o koca bir ömürde canlandıramadığımız karakterlerin hayatlarına geçiştir. İnsanoğlu işte neye sahip olamamışsa onu ister. Bu cümleyi yazdıktan sonra aklıma bir şey geldi: Ben kim/ne olmak isterdim?
Öyle bir platformdayız ki bazen insanların bizi nasıl olmamız gerektiğine göre rolümüzü oynuyoruz. Bazen bile bile lades dermişçesine istenilen aksine çıkıyoruz. Bazense kişilerine göre ikili oynuyoruz. Bu maddelerin dışındaki en zoru da oyuncunun kendisi olmasıdır. Günlük hayatta da oyuncular, sanatçılar sahnede oyun sergilediklerinde birçok karaktere hayat verirler. Ama sıra kendilerine geldiklerinde hiçbir şey yapamazlar. Sanki elleri kolları bağlanmıştır. Aklınıza “Ne var ki insan zaten hep kendini oynar .” cümlesi gelmiştir. Hayatta can verdiğimiz karakterleri gözlemleyerek canlandırabiliriz. Ama kendimizi izleyemeyip ve gözlemleyemediğimiz için biz olmayı başaramayız, tam anlamıyla. Mesela bir videoda ya da kendini sesimizi duyduğumuzda bile onu garipsiyoruz.
Hayatı oyun ve sahnelere böldüğümüzde bitmediğini, geçmediğini düşünürüz. Geçmeyen sahneler oynamaktan zevk almadıklarımızdır. Bir öğrenci için sevmediği, anlamadığı dersi anlıyor gibi yapmak. Hastanede yaptırdığı tahlillerin sonucun bekleyen teyze, hamile olan bir kadının çocuğunu kucağını almak için gün sayması, genç kızın askerdeki nişanlısını görmek için saniyeleri sayması… Bu kadar çok sayılı gün varken neden güzel olan her şey güzel biter ki? Şimdi de güzel olan anıları düşünün. Kitapçıda elinize incelemek için aldığınız kitabı orada yarılamanız, Radyo en sevdiğiniz şarkı çaldığında geçen dakikaların hızı, arkadaşlarınla dalınan sohbetle akşamı sabah etme… Bunları hayal ederken bile aslında birçok kişinin hayatına konuk oluyoruz ya da onlar oluyoruz.
Oynamak için gelinir bu hayata. İster istemez kendinden bir parça, bir iz bırakırsın bu dünyaya. Bazen oyunculuğunla anılırsın, bazense yaptıkların ve bıraktıklarınla. Çok sever ayrılmak istemezsin. Ama süresi dolmuştur sana ayrılan kısmın. Bıkarsın, vaktinden önce istersin tek kişilik oyununu. Bitmek bilmeyen bir karanlık oynu sergilemeye gitmek için nedir bu acele? Her rolü en güzel şekliyle yapılmalı. Sanat ile doluşturmak lazım hayatı. Önemli olan da her şey canlandırırken gerçekten o olabilmektir. Başta kendime bulduğum sorunun cevabı ise kaktüs olmak. Saksıda duran bir kaktüs. Çünkü başkasına muhtaçlığı en az olan canlıdır.