Günümüzde insanlığın gözünü boyayan para ve prestij isteği, bu kavramları istek durumundan ihtiyaç statüsüne yükseltmiştir. Para arttıkça başarı, başarı arttıkça mutluluğunun da artacağını düşünen bireyler; hayatlarının merkezine yerleştirdikleri materyalist doktrinleri ile yaşarlar ve bu sonsuz arayış yolunda -bağımlılık demek daha doğru olur- hayattan göçüp giderler. İşin üzücü tarafı ise başından beri yanlış bir amaç için mücadele vermeleridir. İnsan için temel istek ve ihtiyaçları karşılama yolunda sadece basit bir araç görevi gören para, hırslı ve kör insanların gözünde yanlış anlaşılmış ve ilahlaştırılmıştır. İnsan ne para için yaşar, ne de para ile yaşar; insanlık bir kağıt parçasına muhtaç olacak kadar aciz ve çaresiz değildir. Üstüne üstlük, paranın vadettiği getiriler küçük mutluluklara sebebiyet veren illüzyonlardan başka bir şey değildir. Uzun lafın kısası: İnsan para gibi değersiz bir kağıt parçası ile yaşayamaz, bunun için yaşaması ise ahmaklıktan fazlası olamaz. İnsanın ne ile yaşayamayacağını biliyoruz; peki, o halde “İnsan ne ile yaşar?”
Lev Tolstoy’un sorumuzla aynı isme sahip kitabında da anlattığı üzere, insan birden fazla şey ile yaşar ve bunların çoğu da manevidir. Kitapta anlatılan çeşitli öykülerde de belirtildiği üzere, insan ne elindeki toprak ile ne sarayları ne de mal varlığı ile yaşar. Bunların varlığı yaşama karşılık gelmediği gibi, bunların yokluğunun da varlığın sonu ve ölüm ile alakası olamaz. İnsana ölüm de yaşam da cebinden değil kalbinden gelir, saf duygular ile doğan insan duygularını kaybettikçe ölüme biraz daha yaklaşır, gözünü dünyevi zevkler cezbettikçe kendini kaybeder ve ruhsuz bir bedenden, bir cesetten farksız olur. İnsanı insan yapan, onu hayatta tutan asıl duygular sevgi ve merhamet. Kitabın ilk hikayesinde anlatıldığı üzere, fakir bir ailenin babası olan bir ayakkabıcı cebinde beş kuruş parası olmasına rağmen sokakta donmakta olan bir adamı evine alır ve ona yardım eder. Zamanla çırağı olarak işe aldığı adamın Tanrı tarafından cezalandırılan asi bir melek olduğunu ve onlar sayesinde merhamet ve sevgiyi öğrendiğini söyler. Bu hayatta sevgisiz ve merhametsiz var olunamayacağından bahseder. Sevgi ve merhamet duygularının vazgeçilmezliğini vurgulayan hikaye, sorumuzun cevabını nispeten açıklık getirmektedir. İnsan, merhamet ve sevgi ile yaşar. Peki ama insan gerçekten sadece sevgi ve merhamet ile mi yaşar, insanı insan yapan sadece sevgi dolu olması mıdır? Tabii ki de hayır.
İnsanı insan yapan şey insanın içinde olmak zorunda değildir. Sevgi, merhamet, his, fikir, para gibi insanın sahip olabildiği maddi ve manevi nesneler insanı var kılan unsurlar olsalar da, insan elindekilerle tek başına var olamaz. İlkel toplumlardan bu yana, ilk insandan modern yaşama kadar örneklerini görebileceğimiz “toplum” kavramı , insanı insan yapan en önemli unsurlardan biridir. İnsanı insan yapan, etrafındaki insanlardır. İnsanın hem mental hem fiziksel ihtiyaçlarını karşılama konusunda hemcinslerine ihtiyaç duyması reddedilemez bir gerçektir. İnsanı var eden, onu hayatta tutan şey insanın ta kendisidir. Kitapta da vurgulandığı üzere, “Hayattaki en önemli an şimdidir. En büyük ihtiyacın yanındaki insan ve en önemli arzun nezakettir” İnsan yanındaki ile yaşar, yanındaki ile ölür. İnsan insana değer vermeli ki var olabilsin; nezaket göstersin, merhametli olsun ki insan kalabilsin. İnsan, insanı ve insanlığı sevebilmeli ki insan olabilsin. Yani, insan toplum bilinci ile var olur ve bu bilinçle yaşar. İnsanı insan yapan insanın ta kendisidir; insan, insan ile yaşar.
Sorumuza kesin bir cevap vermek gerekirse, insanı var eden, onu insan yapan, içindeki saf duyguları ve etrafında bu sevgiyi yayabileceği insanlardır. İnsan, duygularıyla yaşar. Merhamet, şefkat gibi hisler insanın temel yapı taşlarıdır. Kalbi soğuk bir insan, donuk bir cesetten farksızdır. İnsan, sevgisiyle diğer kalpleri ısıtmayı bilmeli ki insan olabilsin. Toplum, sıcak kalpler var olmadan anlamsız bir güruhtan başka bir şey değildir. Nasıl bir anne çocuğunu kalpten sevebiliyorsa, insan da insanı öyle sevebilmeli. Doğası gereği birbirlerine ihtiyaç duyan insan, insanlığa değer vermeli, sevebilmeli ki toplum olabilsin, toplum olabilsin ki yaşayabilsin. Kısaca: İnsan, insan ile, insan sevgisi ile yaşar.