Beyin çoğu çok hücreli canlılarda bulunan vücudun bilgi haznesini, düşünme kapasitesini ve diğer organlarının bir arada çalışabilmesini sağlayan vücudun en önemli parçasıdır.
Beyin insanlarda düşünmeyi sorgulamayı ve çözüm üretmeyi sağlar. Bu yüzden ne kadar çok beyin o kadar çok fikir ve düşünce diyebiliriz. ABD’de artık insan beyni hücreleri üretmeye başladı ve hücrelere bilgisayar oyunu oynattı bence bu insanlık adına inanılmaz büyük bir gelişme ve bence insanlık bu oyun oynamaktan ileriye götürüp bilinç sahibi klonlar, karar verebilen makineler icat edilebilir. Bence yeni beyin hücrelerini incelememiz ve yapmamız bizlerin bir karar verme ve irade mekanizmasına sahip olduğunu tersine mühendislik yaparak anlayabiliriz.
Tersine mühendislik kendi beyinlerimizi anlama konusunda yardımcı olacağı gibi psikolojik rahatsızlıkları daha bilimsel şekilde açıklamamıza ve insan ruhunun gerçekten var olup olmadığını veya hayatımıza etki edip etmediğini anlamamızı sağlayabilir. Bu beyin hücreleri bizlerin her zaman yaşayabileceği bazı psikolojik rahatsızlıkları mesela stres, anksiyete ve depresyon gibi belli bir süreçte yaşanan sonra geçen olayları istediğimiz zaman istediğimiz gibi sonlandırmamızı sağlayabilir.
Ancak bizler böyle olaylara çözüm aramaya çalışıyoruz peki ya bunların çözümünü bulmak yerine doğal akışına bırakmak insan zihni açısından daha sağlıklı olabilir. Depresyondan çıkmayı belki de ilaçlarla değil de kendimizi iyileştirmek için kendi özelliklerimizi geliştirmemiz bizler açısın hem daha sağlıklı hem daha doğaldır. Ancak biz ilaç kullandığımızda vücudumuzda yine bir boşluk ve mutsuzluk hüküm sürecektir.
Peki beyin hücreleri insanların nasıl duygulara sahip olduğunu bunların bir biri arasında nasıl bir ilişki içerisinde olduklarını bizlere anlatabilecek mi? Son zamanlarda sorulara yanıt verebilen ve soru sorabilen bazı yapay zekalar geliştirildi ancak bunlar insanların dediklerine göre şekil aldıkları için her biri başarısız birer proje oldu. Ancak bunlar duyguları yine de bir algoritmaya çeviremeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Çünkü korku gibi stres, kaygı gibi bazı faktörler insan doğduğunda değil büyüdüğünde erişkinliğe gelmeye başladığında oluşur. Bunun kanıtı is bebek Albert deneyidir.
Bebek Albert öncelikle Psikolog John Watson beyaz fareler gösteriyor ve bebek Albert bu farelerle oynamaya başlıyor ve bir korku veya üzüntü tepkisi vermiyor. Bu deney birkaç gün tekrarlandıktan sonra. Bebek Albert tek başına bir odaya bırakılıyor ve yanına da beyaz fareler bırakılıyor bebek Albert farelerle birazcık oynadıktan sonra bu John Watson içeri elinde bir çekiç ve metal bir levhayla içeri girer ve bebek Albert her bir fareye dokunmaya çalıştığı sırada çekiç ile levhaya vurarak rahatsız edici sesler çıkartır. Bu deney birkaç hafta devam eder ve artık bebek Albert beyaz farelerden korkmaya başlar hatta beyaz tüye sahip her şeyden.
Bu yüzden korku, endişe, kaygı gibi duygu ve düşüncelerin doğuştan değil bizlerin yaşadığı şeylerden ders çıkarak edindiği Tecrübeyle gelişen duygulardır. Bunlar insanı hayatta tutan dürtülerdir bu yüzden biz şimdiki insan aklının eremeyeceği bir teknoloji elde edene kadar duyguları bir makine ve ya bir robota aktarmayacağız.