Bu hikaye büyük ihtimalle 3-5 sene sonra yaşanacak bir olayı tahmin ederek yazılmıştır.
En yakın arkadaşlarım olan Ener ve Atahanla kesinlikle yapacağız dediğimiz şeylerden biri de liseden mezun olur olmaz kampa gitmekti, gittik de, fakat özellikle benim başıma gelmeyen kalmadı.
O gün ilk defa ailem olmadan, lise hayatımın geçtiği insanlarla birlikte yıllardır hayalini kurduğumuz maceraya atılacağımız için o kadar heyecanlıydım ki akşam gözüme uyku girmedi, resmen uyumak için girdiğim yatağımda 6 saat tavanı izledim, sonra da dayanamayıp sabahın altısında uyandım, dün geceden hazırladığım eşyalarımı sırf sıkıldığımdan dolayı hasta gibi 3 kez kontrol ettikten sonra evimin hemen karşısındaki unlu mamulcüden yolda giderken tüketmek için simit ve biraz da içecek aldım. Dükkandan çıktığımda, 3 gün önceden kendi üstüme düşen 2 günlük yemek alışverişini yaptığım markete sırf zaman geçsin diye girip boş boş dolandıktan sonra biraz daha uykuya ihtiyacım olduğunu düşünüp uyumaya karar verdim.
Kafamda yankı yapan klasik telefon ziliyle uyandım, bir baktım Atahan 20 kez aramış beni, öğlen olmuş. Stresten dolayı valizimi alıp hemen aşağı indim. Hemen arabaya koştum, yaklaşık 1 saat geç kaldığım için arkadaşlarımdan 40 dakika boyunca çok güzel laflar duyduktan sonra benzinliğe girdik. Su almak için kasaya gittiğimde cüzdanımı, kamp yapmak için çok önemli olan diğer birkaç malzemenin de içinde olduğu, nerdeyse tüm pazarımı sırf hazırlamak için geçirdiğim yeşil çantamı stresle evde unuttuğumu fark ettim. Yaklaşık 40 dakikadır arkadaşlarımın hoş laflarına maruz kaldıktan sonra bu hatamı onlara nasıl söyleyeceğimi düşünerek arabaya bindim. Yaklaşık 10 dakika suskun bir şekilde camı izledikten sonra Atahan ve Ener’e yutkunarak “ bütün kamp aletlerimin, cüzdanımın, kişisel bilgilerimin bulunduğu çantamı evde unuttuğumu söyledim. Yaklaşık 10 saniyelik bir sessizlikten sonra hayatımda duymadığım, yaratıcı, kesinlikle hakaret içermeyen laflar üstüme yağdı. Yapacak bir şey yok deyip yolumuza devam ettik.
Kamp yapacağımız alana vardıktan sonra bir saat içinde çadırlarımızı kurduk, kaldığımız kamp alanında yemek yapmak için taş ocak vardı fakat sadece odun veya kömürle yakılabiliyordu. Normalde kömürümüz vardı fakat yeşil çantamda kalmıştı. Ener bana sinirli bir şekilde“ çantayı sen unuttun, git de odun topla bari!” dedi.
Odun toplamak için kamp alanından biraz uzaklaştım ve ormanın derinliklerine doğru yol aldım. Birkaç dakika sonra gördüğüm her yerin birbirine benzediğini fark ettim fakat nedense kaybolduğumu anlamadım ve yürümeye devam ettim. Uygun bir ağaç bulduktan sonra ağacı baltayla kesmeye başladım. Ağacı keserken arkamdan bir hışırtı duydum. Sanki bir filmde gibiydim, ne çıkacağı belli değil, terlediğimi hissettim, ne çıkacaktı? Bir yılan mı? Ya da bir ayı? Aniden Ener çıktı çalılıklardan. Bana yardım etmek istemiş, çok garipsemiştim doğrusu, bana o kadar sinirliyken bir anda gelip yardım etmeye gelmesi hiç de Enerlik bir hareket değildi. Odunları topladıktan sonra kamp yerine geri döndüğümüzde odunları çadıra götürmeye gittim. Bir de ne göreyim, çadırdan Ener çıktı. Bu nasıl olabilir? Az önce arkamdaydı değil miydi bu çocuk? Kafayı yiyorum galiba . Saniyeler sonra gördüklerim saydamlaşmaya başladı ve aslında kestiğim ağacın yanında yere düşmüş olduğumu fark ettim. Kulağımı çınlıyordu, bütün kampın beni aradığını fark ettim, fakat hiç bir yirmi hareket ettiremiyordum. “Buradayım!” diye bağırdım. Atahan koşarak yanıma geldi. Beni gördüğü an yüzü bembeyaz oldu ama ben hala fark etmemiştim. “hareket edemiyorum” dedim. Atahan donakalmıştı bacağıma bakarak. Neye bakıyor diye merak edip kafamı aşağı doğru oynattım, bir de ne göreyim! Bacağımda bir anakonda yılanı, zehrini akıtıyor. Buradan sonrası bende yok zaten, en son hastanede açtım gözlerimi, artık yılan nasıl bir hevesle ısırdıysa bacağımı dişi de bacağımda kalmış, ameliyata girmişim, 2 gün sonra gözümü açtım, ailem, arkadaşlarım , herkes tek bir odada beni izliyordu. o kadar yorgundum ki kimseyle konuşacak halim yoktu o yüzden ben de uyumaya devam ettim.