“Adamım telefonunu alıyorum bir dakikalığına.” diyerek arkadaşının telefonuna uzandı Mert. Telefonun ekranında beliren şifreyi birkaç kez tahminle girmeye çalıştı ama biliyordu ki kimseye güveni olmayan can dostu Efe öyle kolay şifreler koymazdı. “Açabilir misin şu kilidi?” dedi içini çekerek telefonu geri Efe’ye uzatırken, “Her zaman aman sana sorup durmamdan bıkmadın mı daha?”. “Hayır! Anneme babama söylemediğim şeyi sana mı söyleyeceğim?” , pis bir gülüşle telefonun kilidini açarken. “Sen şanssızsın ki isteklerine yerine getiren evrende değilsin de başka bir paralel evrendeki sen şuan mutlu mutlu telefonumu kurcalıyor.”
Ve Efe gene paralel evren teorilerinin büyüsüne kapılıp kaybolur. Mert pek akla yatkın bulmuyordu bu paralel evren saçmalığını. Yok benzer yaşantıda farkı kararlar alan bizler varmış da hepimiz farklı yollar seçmişiz de Mert’in daha iyi ve kötü durumda olan benlikleri de varmış, saçmaydı işte. Efe ise Mert her ne kadar inanmamak konusunda diretse de onu buna inandırmak konusunda gayet kararıydı. Bu koca dünyada doğruları konuşan çokça insan oldu ve hâlâ da var lakin insanları kendilerine inandırmak konusunda sıkıntı yaşadılar. Eninde sonunda istediklerini de başardılar. Efe her bir kendisiyle barış içinde olmak istiyordu, onların iyi olduğunu bir şekilde bilmek elinde olsa yapacağı ilk şeydi. Mert’in de bu huzura ulaşmasını istiyordu Efe, o yüzden eline geçen her fırsatta diretecekti bu fikri.
“Neden denemiyorsun ki inanmayı?” diye sordu Efe durduk yere ama Mert’in cevabı hazırdı “Kanıtı olmayan şeylere sadece saflar inanır Efe, zeki birisisin bunu bilmen lazım. Aslında hadi kanıtlayalım. Onlara bir merhaba diyelim, sohbet edelim. Nasıl yapıyoruz?” dedi kızgın ile alaycı arasında bir ses tonuyla. Efe’nin şaşkınlıkla sessiz kalması onu daha da kızdırdı, “Tabi bilmezsin. Olmayan şeyleri kim bilebilir ki? Sadece Google’daki kimin yazdığı belli olmayan şüpheli makaleler bize yol gösterebilir.” derken telefonundan Google’ı açıyordu. Efe arkadaşının arama kısmına yazı yazmasını tedirgince izlerken ikisinin de beklemediği bir şey oldu. Mert arama motoruna “Paralel evrendeki kendimle nasıl konuşabilirim?” yazıyordu daha doğrusu yazacaktı ama Google cümlenin yarısında arama geçmişin
den bir maddeyi önermişti: Paralel evrendeki kendimin iyi olduğunu nasıl anlayabilirim? Mert nasıl birinin bunu yazmış olabileceğini düşünürken Efe sevinçle “Bak! Gördün mü? İkimiz de bu evrenden birinin bunu yazamayacağını biliyoruz, hem birisi hesabına girmiş olabilse bile neden bunu yazsın ki? Demek ki sonsuz evrenlerden birindeki sen
seni önemsiyor.” diyordu. Cümlesinin sonuna doğru biraz sevinci kaçmıştı, bunun gibi bir olayın kendisine olmasını istemişti ama o kadar da sıkıntı etmiyordu çünkü kendisini deli gören arkadaşının fikrini değiştirme şansı vardı artık.
Mert şaşkındı. Efe’nin açıklaması saçmaydı ama daha da mantıklı bir açıklama da yoktu ortada. İnanmak zorundaydı. Nasıl olmuştu da deli gördüğü arkadaşının inançları ona dönüyordu? Nasıl Efe’nin deliliği onun gerçekliği olmuştu?