Umut, her varlığın yaşayabileceği bir duygudur. Hayvanların, insanların, özellikle de her zamandan, her mezhepten, her kültürden insanın. Bu dünya üzerinde geçirdiği zaman içerisinde; bağlanacak, inanacak, ondan güç alacak, yaptığı seçimlerin sonuçlarını ondan alacak, ona umut vadeden bir şeye ihtiyaç duyar. Ve bence inanışların ortaya çıkması da, bu ihtiyaçları karşılamak için oluşan, hatta oluşturulan bir durumdur. Bir şeye inanmak kolaydır, çünkü bir şeyin karşısında durmak, mantık aramak, mesela yer tanrı inanışında olan ve bu nedenle temel kazarak bina yapmanın yanlış olduğunu düşünen kabilelere bunun mantık dışı olduğuna inandırmak zor iken, ne kadar gerçeğe aykırı olsa da, bir şeye bağlanmak daha kolaydır.
Medeniyetin başından sonun kadar insanlar inanacak bir şeyler bulmuştur. Ateş, su, hava, toprak, güneş, putlar, ve en sonunda tanrı. İnsanoğlu her zaman yenemediği, kendisinden üştün gördüğü varlıklara tapınma eğilimindeydi. Fakat, gerçekliğini, veya yaptığı hiçbir şeyin gerçekliği kanıtlanamayan üstün bir varlık, şüphesiz aralarından en cezbedicisi olmuştur. Her inanışın sonucunda ödül ve cezalandırma olduğu için, insanoğlu dünya içerisinde geçirdiği süre içerisinde ahlaki değerlere göre davranmak zorunda olduğunu düşünüp yaşamını düzenler. Bu da, çeşitli kısıtlamaları beraberinde getirip, bir nevi bireyi köleleştirir. İnsan, sonucunda cezalandırılacağı düşüncesiyle yapmak istediği şeyleri yapar, ya da yapmak istemediği şeyleri yapar. Örneğin; uyumak istemesine rağmen, sabah erkenden kalkmak ve ibadet etmek zorundadır. Evlenmek istemediği biriyle evlenir, saçlarını çok sevdiği halde tesettüre girer. Ve bunu, bir imtihan sayar ve yapmaya devam eder. Günümüzde bile çoğu insan, inancını kaybetmesine rağmen bir imtihana tabi tutulduğunu düşünüp sorgulamayı inkar ediyor. Tarihler önce yarattığı bir dinden o kadar korkuyor ki, inandırıcılık çerçevelerinin dışına çıkan şeyleri bile sorgulamadan kabulleniyor. İnanmayı seçen biri için hayat daha kolaydır; bir şeyleri sorgulamaz, mantık aramaz, kendini başkalarına kanıtlamaya çalışmaz. Sadece ne olursa olsun, körü körüne inanır, bundan mutluluk ve haz duyar. Çünkü kaynağını bile araştırmamakla birlikte yaptığı şeyin ona bir sonraki hayatını refah ve huzur sağlayacağını düşünür.
Bir de inanmayanları ele alalım. İnananların aksine, inanmayanlar hayata tutunmak için sorgulamayı seçer. Onlar için yaratan yoktur, ve dünya üzerindeki yaşama sebeplerini bulmak için kutsal kitaplara veya ilahlara ihtiyaç duymazlar. Sadece sorgulamak, doğru bilgiye ulaşmak, kalıplara ve kalıplaşmış ahlaki değerlere karşı gelmek bir ibadettir onlar için. İşte bu, benim için gerçek özgürlüktür.