İnançlar ve dinler insanoğlunun varoluşundan beri dünyanın ve ölümün korkunç tabiatından kurtuluş için bir yönlendirici ve bir ihtiyaç olarak günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarmıştır. Öteki dünyayı düşlemek bize umut verir, ölüm korkumuzu biraz da olsa zayıflatabilir. Fakat buna inanmak herkese mahsus değildir. Bazıları kaçınılmaz ölümü başlangıç olarak görerek bir yaratıcıya, dolayısıyla bir ahirete inanmayı seçerken, bazılarımız ise bu fikirden çok ölümü yolun sonu olarak görmeye daha yatkındır.
İnsan yapısı gereği ölümü kabullenmek istemez, bu yüzden tarihte birbirinden farklı sayısız inanç görülmüştür. Örnek olarak Teizm, Ateizm, Panteizm, Deizm, Agnostisizm ve Materyalizm verilebilir. Genellikle bu inançlar çok tanrılı olsa da olmasa da yaratıcı veya yaratıcılar, bazı kuralları takip etme karşılığında sizi ya ödüllendirir ya da cezalandırır. Bahsedilen kurallar dinden dine değişse de temelde benzerlerdir. Eğer inancınız varsa bu kaidelere aşırı biçimde bağlı olmak, sizin bazı konularda yerinizde saymanıza sebep olabilir. Mesela bazı kısımları dininize ters düşüyor diye evrimsel biyoloji alanında çalışmalar yapmamak, insanlığı bu konuda yeni buluşlar yapmaktan mahrum bırakır. Bunun gibi sınırlar içinde kalmak yerine size mantıklı gelen inançları araştırıp kafanıza yatan fikirleri hayatınıza geçirmek bence sizi hem daha doğru hem de daha dürüst bir birey haline getirir.
Bana göre insanlar tanrı, öbür dünya, din veya inanç gibi kesin olmayan şeylerin cevaplarını büyük ihtimalle zaten bulamayacağı için bunlara odaklanmanın bir anlamı yoktur. Bizim gibi evren üzerinde hiçbir etkisi olmayan küçücük canlıların asla bulunamayacak soruları kurcalaması amaçsızdır. Bunun yerine kısıtlı zamanımız olduğunu kabullenmek bizim en azından kendi ölümümüzle yüzleşmemize yardımcı olur.
Benim düşünce biçimime göre din ve inanç türleri insanı tam olarak köleleştirmese de özgürleştirmeyi de başaramaz. İnsan, istediğine inanmayı seçer, doğru olduğunu düşündüğüne değil. Tam da bu yüzden insanların dinlere seve seve inandıkları için tarihte diktatörler toplumları yönetmek için bile kullanmıştır. Çünkü çok iyi bilirler ki öteki dünyanın varlığına inanmak, fakir ve dünyadan istediğini alamamış insanlara bir şans daha verir. Bu da onların ayaklanmasını engeller.
Sonuç olarak söylemek istediğim, bu tarz insanın varoluş içindeki anlam arayışlarının sonu gelmemiştir ve gelmeyecektir. Bence insanı en özgür kılacak şey, kendi mantığına kıyasla iyi kalpli ve yararlı bir kişi olarak hayatını geçirmektir. Bunu başarabilen insanlar ancak gerçek huzuru bulabilir. Tıpkı eski Roma imparatoru Marcus Aurelius’un dediği gibi, “Memento Mori”.