Gerçek ve doğru bilgiye ulaşmak sanıldığı kadar kolay değildir. Her şeye şüpheyle yaklaşmak gerektir. İnanç; korkuyla pekişir, korku ise gerçek bilgiden uzaklaştırır. Dolayısıyla inanç arttıkça ve inancın bilgiyi saglamlaştırdığı düşünüldükçe, gerçek ve doğru bilgiden uzaklaşılır. Bilmediğimiz şeyler hakkında çok fazla soru soramayıp bunlar hakkındaki sorulara cevap veremediğimizden dolayı sorgulayabilme yetisini kendimizde bulduğumuz şeylere göre bize daha inandırıcı gelirler. Mevcut herhangi bir inancı sarsmamak adına daha çok bilmekten, öğrenmekten kaçarız. Bu yüzden insan en az bildiği şeye en çok inanır.
Israrlı bir şekilde savunulan görüşler asla iyi bir temele dayanmayan görüşlerdir; gerçekten şiddetli ve ısrarcı bir anlatım, görüş sahibinin kendi görüşünden emin olmadığının bir göstergesidir. Savundukları konuda güçlü inançları olmayan kişiler, verdiği bilgiyi karşısındakine inandırabilmek için kendisinin de bilmediği bu konuda daha inançlanır. Belki de bir süre sonra bu konuyu çok iyi bildiğini düşünmeye başlar, ama aslında bu konuyla alakalı bir fikri olmadığı için duyduğu ilk şeye inanmaya müsaittir. Bunu artık bildiğini zannedip kimseye bir şey sormadığından ötürü doğru bilgiye de ulaşamaz. Çünkü konuyu en iyi kendinin bildiğine inanmaya başlar, aslında en az bildiği şeyi en çok bildiğiymiş gibi gösterir ve buna inanır.
Fikir sahibi olmadığımız konular hakkında bir şeyler araştırırken bile doğrusunu ya da yanlışını bilemeyiz. Bu konular hakkında fazla soru soramayıp cevaplar arayamadığımız için doğru bilgi sahibi olamayabiliriz ama araştırmalarımızla edindiğimiz bilgilere inanırız. Doğruluğu ya da yanlışlığıyla ilgilenmeyiz de belki, çünkü gördüklerimize inanmaya başlarız. Yani aslında aldatmaya ve aldanmaya en yatkın olduğumuz şeyler bilmediğimiz konulardır. Bu yüzden insan en az bildiği şeye en çok inanır.