Alarmın sesiyle uykudan uyanmıştım.Sıradan bir gün olacaktı gene benim için.Yataktan kalk,yatağını topla,perdeyi aç,kahve yap,hazırlan ve işe git…Bir reklam firmasında çalışıyordum aslında müzisyen olmak istemiştim.Tabi ki olabilirdim o olaya kadar…Tekrardan kendi kaderime boyun eğerek düşüncelerden arınıp işe gitmek için hazırlanmaya başladım.Hava mevsime tezat şekilde güneşliydi.Bugün içimde farklı bir his vardı,bu bana garip geldi çünkü ben çok önceden bırakmıştım bir şeylerler hissetmeyi.Ben unutmuştum insanlık duygularını.Mutluluk…Koca bir kahkaha attım aklıma gelince.Hatırlamıyordum bile kaç gün,kaç ay belki de kaç yıl olmuştu ben mutlu olalı.En son o gün mutlu olmuştum daha sonra da kendime yasaklamıştım mutlu olmayı.Eğer olursam gene benden giderler diye.Onlarla birlikte gömülen yaşam enerjim gitgide beni insanlığın dışına çıkarıyordu.Aynaya baktım,karşımdaydı her şeyin suçlusu.Kaç ay olmuştu?Ay olamayacak kadar onlarsız kalmıştım.4 yıla yakın oluyordu.Onlarsız koskoca 4 yıl…En sevdiklerinin celladı olan tam karşımdaydı.Ben hissetmeyeli çok uzun zaman olmuştu peki o zaman niye gözlerim doluyordu kendime bakarken?Bugün yeteri kadar melankoliydim.Umarım bugün şirkette bir aptallık yapıp o süslü patronuma rezil olmazdım.Hazırlanıp evden çıkmam 15 dakikamı almıştı.Eskiden kahvaltıyı çok seven ben şimdi ise sabahları ağzıma bir lokma dahi sokamıyordum.Onlarla birlikte o kahvaltı sofrasına oturamayacaksam ne anlamı vardı ki kahvaltı yapmamın.
İş yerine vardığımda herkes işinin başına geçmişti.Koşarak odama geçtim ve defterimi alarak patronumun yanına gittim.Kapıyı tıklatarak içeri girdim. ‘’Mine!Niye geç kaldın?Ben sana dedim geç kalınmayacak işe diye.’’ Hemen saate baktım.Hadi ama!Sadece 3 dakika geç kalmıştım bu kadın gerçekten hayatınızda görüp görebileceğiniz en dakik insandı.Hemen ellerimi hareket ettirerek cevap verdim ‘’Sude Hanım, acele işe şeytan karışır.Kaza yapmak istemediğim için yavaş geldim.Kusura bakmayın tekrarlanmayacak.’’ ‘’Umarım öyle olur Mine çünkü bu sefer elimden böyle kurtulamazsın.Hem her şeye atasözü kullanarak cevap verme çok itici, anlayamadın mı bunu hala?Zaten işinde başarılı olmasan, bir saniye tutmam seni şu odada.’’ Düşünülmeden söylenen sözler ne kadar da canımızı acıtıyordu değil mi?Karşımızdaki acaba üzülür mü diye düşünmeden ağzımızdan çıkan o cümleler insanlara o kadar acı veriyor ki…Cümlenin altında ezilerek odadan çıktım.Biliyordum yarımdım.Sesim olmadan her zaman insanların gözünde eksik,yetersiz olacaktım.İnsanlar bazen o kadar acımasız oluyorlardı ki sizi doğduğunuza pişman edebilirlerdi.Hele ki benim gibi insanlara uygulanan kötü yaklaşım psikolojik olarak ayakta durabilmeyi zorlaştırıyordu.
Toparlanarak odama geçtim bugünkü işlerim fazlasıyla çoktu umarım randevuma geç kalmazdım.Bugün doktor randevum vardı.İki ayda bir doktora giderdim.Konuşamıyordum…Ama benimkisi doğuştan değildi.Ben o çok sevilen sesimi en sevdiklerimle mezara gömmüştüm.İmkansızdı artık tekrardan o sesime ulaşabilmek.Çok güzel bir sesim vardı yetenekliydim de…Kamp ateşinin etrafında o akustik gitara eşlik edip müzik söylemeyi o kadar çok özlemiştim ki.Bu hasret artık dayanılmaz boyuta gelmişti.Yıllar boyu müzisyen olmak istemiştim.Hatta babam 7.yaş doğum günümde bana oyuncak mikrofon aldı diye bir hafta boyunca her gün ona Waffle yapmıştım.Anılar zihnime doluşurken yaşlanan gözlerimi silerek tekrardan işe koyulmaya karar verdim.
Uzun süre çalıştıktan sonra odama Gizem ve Tunç’un girmesiyle mola verme kararı aldım.Gizem ve Tunç beni olduğum gibi kabul ediyorlardı ve şuan galiba benden haz eden tek onlar vardı.Bir suratsızla ve konuşamayan biriyle kim sohbet etmek isterdi ki.’’Mine bu Tunç beni çıldırtacak ya!Sabahtan beri başımın etini yedi!Şu konsere gidelim diye.Artık kabul et de gidelim şu konsere.’’ Buruk bir şekilde gülümsedim bilmiyorlardı o mikrofonu her gördüğümde içimin gittiğini…Ellerimi kaldırdım ‘’Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.Benim hayat standardımda konsere gitmek diye bir şey yok.Hem siz gidin bana bağlı değilsiniz ki.’’ Gizem ve Tunç somurtarak kabul ettiler.Onlarla biraz daha sohbet ettikten sonra çalışmaya koyuldum.
Her soruya atasözleriyle cevap verirdim.Annem Türkçe öğretmeniydi ve bana daha küçük yaşta öğretmişti.Annem çok severdi bu özelliğimi zaten o gittikten sonra hiç bırakamadım bu alışkanlığımı.Düşüncelere dalıp gitmişken işlerin bittiğini fark etmemiştim.Hızlıca toparlanarak hastaneye gitmek için arabama bindim.
Hastaneye geldiğimde, doktorumu bana bakarak gülmesini çok garip bulmuştum.Şaşırarak işaret ettiği odaya girdim.Hemen kağıt kalem bulup kağıda ‘’Kemal Bey, bi sıkıntı mı var bana niye öyle bakıyorsunuz?’’ yazdım. ‘’Mine test sonuçların daha demin elime ulaştı.İnanır mısın bilmiyorum ama ses tellerin iyileşiyor.O çok sevdiğin sesine her an kavuşabilirsin.’’ Güldüm.Bu gerçek olamazdı doktorlar imkansız demişti.Kazada çok hasar almıştım cam kırığı boğazımı kesmişti.Ses tellerim çok zarar görmüştü.Hayır hayır böyle bir şey olamazdı çünkü imkansız demişlerdi bana.İmkansız! Kağıda hemen ‘’Şaka yapıyorsanız hiç komik değil.’’ yazdım.’’Hayır Mine şaka filan yapmıyorum sen konuşabilceksin onu bunu bırak sen müzik söyleyebilceksin.’’ Kontrolümün dışında akan gözyaşlarını sildim.B-Ben müzik söyleyebilecektim!Kağıda ‘’Ben ne söyleyebilirim bilmiyorum ama çok teşekkür ederim her şey için.’’ yazdım.Ve cevabını beklemeden odadan koşarak çıktım.O kazada annem ve babamı en değerlilerimi kaybetmiştim.Sırf kemerimi takmadığım için…Küçücükken kimsesiz kalmıştım.Kimsesizlik artık benim en yakın dostum olmuştu.Şimdi ise bana diyorlardı ki sesine kavuşabilirsin.Mucizelere hiçbir zaman inanmamıştım.Belki de imkansızlıklar yoktu her şey rayına girebilirdi.Koca gökyüzüne bakarak dudaklarımı hareket ettirdim eminim ki onlar şuan beni görüyordu.’’Anne ve baba sizle birlikte benim hayallerim elimden alındı.Ama şimdi ise bana diyorlar ki imkansız diye bir şey yok.Sesime kavuşacağım size kavuşamasam da bir imkansız gerçekleşiyor.Biricik kızınız yeniden şarkı söyleyebilecek!’’