Dün, kardeşim cennet diye bir yere gitmiş. Annem orada mutlu olacağını ve yemek bulabileceğini söyledi. Zaten çoğu arkadaşım da cennetteymiş. Ben de oraya gitmek istediğimi ve oradaki yemeklerden yemek istediğimi anneme söylediğimde daha yeni durmuş olan gözyaşları yine akmaya başladı. Bana ”Sen sakın beni bırakma olur mu?”dedi. Dün gece bunları düşünerek uyumaya çalıştım. Ama sinek kardeşler beni çok özledikleri için uyumama izin vermediler. Bu sabah uyandığımda hala köyümüzde olduğumu fark ettim. Halbuki dün cennete gitmek için çok dua etmiştim.
Bugün her zamankinden farklı bir ortama uyandığımı anladım. Her bir köşeden kahkaha sesleri yükseliyor ve burnuma harika bir koku geliyordu. Bunlara çok yabancıydık. Neler olduğunu anlamak için bir hışımla dışarı koştum. Çok güzel giysileri olan insanlar vardı her tarafta. Boyunlarında parlak bezler vardı ve çok temiz kokuyorlardı. Bizim aksimize çok uzun saçları vardı. Annem bizim saçlarımızı uzatmamıza izin vermiyor, hemen hemen her gün kesiyordu. Bu yüzden gelen ablaların saçlarına çok hayran olmuştum. Artık nasıl baktıysam yanıma geldi ve adımı sorup sarılmak istedi. Sonrasında saçlarına dokunmama bile izin verdi ve bana yemek yiyip yemediğimi sordu. Ben de daha yeni uyandığımı ve annemin henüz bir şeyler bulmadığını söylediğimde beni, önceden bizim oyun alanımız olan ama şimdi kocaman kazanların kaynadığı meydana götürdü. İşte o zaman uyandığımda aldığım kokunun nereden geldiğini anladım. Tek solukta verilen tüm yemeği bitirdim. İlk defa karnım bu denli doymuştu. Bunu anlatmak için güzel saçlı ablayı bulmaya çalıştım ama yoktu. Biraz dolaşırsam bulurum diye düşünerek yürümeye başladım.Bir süre yürüdükten sonra karşıma bir kalabalık çıktı. Oradan yemek kokusu yerine beni uykumdan uyandıran kahkahalar yükseliyordu. Merak edip yanlarına gittim. Çok komik bir tane ağabey elinde siyah bir kutu tutuyordu. Kutunun tepesinde bir ışık ve bazı yerlerinde oynayan camlar vardı. Daha da yaklaştığımda o camlardan birinde kendimi ve çevremdeki arkadaşlarımı gördüm. Yaptığım her şeyi camdaki ben de aynen tekrar ediyordu. Bu kutunun adı kameraymış. Bizi tüm dünyaya göstermek yani bizi ünlü yapmak için getirmişler. Orada da biraz zaman geçirmiş ama hala güzel saçlı ablayı bulamamıştım. Ona anlatacak o kadar çok şey birikmişti ki…
Yürümeye devam ederken karşıma iki tane daha ağabey çıktı. Bana yeni görünümlü,temiz ve yırtığı ya da yaması olmayan kıyafetler giydirdiler. Ayaklarıma da kıyafetlerim kadar yeni ayakkabılar giydirdiler ve bir tane kırmızı balonla bir oyuncak bebek verdiler. Onlara sarılıp yoluma devam ettim. Artık güzel saçlı abla gibi yeni giysilerim ve ayakkabılarım vardı. Onu kesinlikle bulup her şeyi göstermeliyim diye düşünürken biraz uzaktaki bir evin arkasından çıktı. Var gücümle yanına koşup tüm günümü anlattım. Son sözümle birlikte havanın kararmaya başladığını fark ettim. Onu yanaklarından öpüp eve, annemin yanına döndüm ve bir posta da onunla konuştuk.
Güzel saçlı abla bir hafta daha burada olacakmış. Onlar buradayken karnımız doyuyor. Belki birkaç güne kemiklerimi sayamaz hale geleceğim. Bu gece sevgili sinek arkadaşlarımı da göremedim. Sanırım onlar da yiyecek başka şeyler buldu. O yüzden bu gece daha çabuk uyuyacakmışım gibi hissediyorum. Hemen kardeşime dua etmeliyim, iyi geceler anne.