Gün henüz tam olarak doğmamıştı. Salondaki orta sehpanın üzerinde dün akşamdan kalma yarım sandviçim duruyordu. Sabahı zar zor etmiştim hem hayata karşı bıkkınlığım hem depresyonum hem de, baş ağrım her geçen saat daha da artıyordu sanki. Biraz nefes alabilmek için cama yöneldim ve temiz havayı içime çektim. Şimdi biraz daha iyi hissediyordum. Saat 5 buçuktu, uyumak için daha zamanım vardı ancak baş ağrım zaten uyutmayacaktı beni. Zaman da akmıyordu iyice sıkılmaya başlamıştım ki gözüm odanın sağ köşesinde süs niyetine duran ve kurulum hariç tek bir defa dahi dokunmadığım piyanoya çarptı. Sahi, acaba niye almıştım onu? Gereksiz bir harcama daha işte diye geçirdim içimden. Parayı çar çul etmek başka bir şey değilmiş. Yine sinirlenmiştim kendime sabah sabah. Tutumlu olmam gerekirken ne diye boş şeyler için para harcamıştım ki?
En azından bir kez olsun çalmış olabilmek için yataktan yavaşça doğruldum ve piyanonun taburesine oturdum. O piyanonun başına sırf kendime boşuna almadığımı kanıtlamak için geçmiştim sanki ama sabahtan beri bir güç beni o sağ köşeye doğru çekiyordu. Zıt köşeye doğru gittikçe o tarafa doğru itiliyordum. Ömrü hayatım boyunca müzik hakkındaki tek bilgim ünlü gurupların şarkı isimlerinden ibaretti. En nihayetinde o güce yenik düştüm ve ellerimi piyanoya rastgele yerleştirdim. Bir anda elimde bir sıcaklık hissettim. Damarlarımdan sanki kan değil lav akıyordu. Tuşlar ile parmak uçlarım arasında kıvılcıma benzer ışıklar gördüm, beynimde daha öncesinde hiç fark etmediğim notalar belirmişti. Garipti. Ortaokuldaki müzik dersleri haricinde nota bile görmemiştim ben. Bir anda ellerim benden bağımsız hareket etmeye başladı ve bir melodi döküldü dilimden. Meçhul bir tını belirdi birden, daha önce duyduğumu zannetmiyordum ancak kulak tırmalayan bir yapısı da yoktu. Aslında baya da hoşuma gitmişti tınısı. Mutluluk veriyor ve özgür hissetmemi sağlıyordu. Her şey iyiydi ancak bu ezgi nasıl olmuştu da tek gecede benim ezberime girmişti? Bir ara hayal görüyor olabileceğimi düşündüm. Kendimi dürtüp uyandırmaya çalıştım ancak elim piyanonun tuşlarından kalkmıyordu bile. Düşünceler beni boğuyordu ama parmaklarım özgürlüğüne kavuşmuştu sanki. Dörtnala giden bir at misali koşuyorlardı, eyerlerinden kurtulmuş ve dizginlerle kontrol edilemez haldelerdi. Derken kapı çaldı. Bir anda ellerim durdu onlar sakinlemişlerdi ama bende sersemlemiştim.
Neler oluyordu bana hem saat sabahın altısıydı daha kim gelirdi ki bu saatte? Koridordan hole geçerken gözüm duvardaki guguklu saate takıldı. Saat 6 değildi. Saat öğlenin biriydi. İşler iyice karışmaya başlamıştı ki ikinci kez zile bastı kapıda bekleyen kişi. Olayın şokundan olsa gerek yavaş hareket ediyordum ama ağır adımlarla da bir gayret kapıya gidiyordum. Sonunda holü geçtim ve sokak kapısına vardım, kapıyı açtım ve karşımda munis suratlı can dostumu gördüm. Onun o sevimliliği bile insanda kocaman, sıcacık bir gülümseme oluşmasını sağlıyordu ama bu sefer yüzümdeki gülümseme onun o zeytin gözlerindeki korku dolu ifadeyi görünce soldu aniden. Boynuma atladı ve sımsıkı sarıldı. Dehşete düşmüş gibi bir hali vardı. Aceleyle kapıyı kapadı ve beni koltuğa oturttu. Zar zor birkaç kelime döküldü ağzından: “ Mia! Mia! Sen… Sen, iyi misin?” Evet dedim ona, hiçbir şeyimin olmadığını, sapasağlam olduğuma inandırmaya çalışıyordum ama hem çok inatçı bir günündeydi hem de asıl derdini bir türlü söylemiyordu. Sonunda baklayı ağzından çıkardı.
Dediğine göre ben bir piyanistmişim. Nasıl olabilirdi böyle bir şey? Tabi ki de inanmamıştım ancak kendimi internetten aratınca bulduğum sonuç da aynı şeyi söylüyordu:” Tarihe Adını Müzik Dehası Olarak Yazdırdı!”, “Mia Philips den Yine Rekor Sürede Beste Geldi!”…2019 dan itibaren tüm gazetelerde “Şok Haber” şeklinde manşetlerdeydim. İsmim devasa siyah kalemlerle yazılmıştı. Ben en uzun süre piyano çalma rekorunu ve ene kısa sürede benzersiz ritimli, sözlü beste yapma rekorunu kırmıştım. O an dank etmişti kafama demek ki kendimi piyanoya kaptırıyor ve farkına varamıyordum saatin. Sabah yaşanan da bu olmalıydı. Bir insan nasıl olur da 5 saat aralıksız piyano çalabilirdi ki? İmkânsız gibi gelse de bu imkânsızı gerçekleştiren de bendim sonuçta. Dün gece resitalimin çıkışında olay çıkmış, küçük çaplı silahlı bir çatışma yaşanmıştı. Çok şükür kimseye bir şey olmamış ancak can dostum bana bir şey olduğunu zannederek panik halinde gelmişti. Birkaç saat daha sohbet ettikten sonra o kalktı ve evine doğru yola koyuldu. Dostumun anlattığına göre hayatımdaki tek değişiklik piyanist olmamdı ancak bu hayatımda daha mutlu gibiydim. Maddi sıkıntım yoktu, depresyonda da değildim. Tek gecede kendimin farklı bir hayatına yatay geçiş yapmıştım sanki. İnternete başıma geleni yazdım ve elim titreyerek arat butonuna bastım. Gözlerimi yumdum bir anda. Psikolojik hasta olabileceğimden korkmaya başlamıştım. “ Ya yavaştan delirmeye başladıysam?” Yumduğum gözlerimi ağır ağır açtım ve karşımda beliren ilk şey bir sosyal medya gurubuydu. Gurubun linkine tıkladım ve biyografisini okudum: “ Tek gecede hayatı değişenler” Gurupta herkes kendi başına gelenleri yazmıştı. İlginçti ki herkes hayatında hiç denememiş, yapmamış olduğu bir mesleği yaparken uyanmıştı. Kimisi arkeolog kimisi doktor kimisi ise yazılım mühendisi olarak uyanmıştı.
Hepimizin tek bir ortak özelliği vardı: depresyondaydık, hayattan bıkmıştık ve artık yaşam enerjimiz yoktu. Guruptaki 20 binden fazla insanın hepsinin tek ortak özelliği buysa belki de hayat bize ikinci bir şans vermek istemiştir. Belki de yaşamaktan vazgeçmemek için, ikinci bir umut için uyanmışızdır bu sabah. Kim bilir? Her şey olabilir ama ben bunu karanlığın ortasında doğmuş bir ışık olarak alacağım ve sımsıkı sarılacağım. Sonuçta seçilmiş kişilerdenim.